Kādiriyye en yaygın tarikat olmasını, diğer sebeplerin yanı sıra çok sayıda çocuğu olan Abdülkādir-i Geylânî’nin çocuklarının babalarının ilmine ve mânevî mirasına sahip çıkarak onun yolunu devam ettirmelerine borçludur.

Kādiriyye en yaygın tarikat olmasını, diğer sebeplerin yanı sıra çok sayıda çocuğu olan Abdülkādir-i Geylanî'nin çocuklarının babalarının ilmine ve manevî mirasına sahip çıkarak onun yolunu devam ettirmelerine borçludur. Bunlardan Seyfeddin Abdülvehhab babasından fıkıh okumuş, sağlığında onun yerine medresede ders okutmuş, vefatından sonra da tedris görevini üstlenmiştir. Halife Nasır-Lidînillah tarafından Dîvan-ı Mezalim başkanlığına tayin edilen Abdülvehhab için Remle'de bir ribat inşa ettirmiştir. Abdülkādir'in diğer oğlu Taceddin Abdürrezzak 'tan olan torunu Ebû Salih Nasr zamanının en tanınmış alimi olup Halife Müstansır-Billah döneminde kādılkudatlık makamına getirilmiş, onun oğlu Ebû Nasr da aynı göreve tayin edilmiştir. Bağdat'ın Moğollar tarafından işgali sırasında bu görevde bulunan Ebû Nasr aynı yıl ölmüş, medrese ve ribat yıkılmış, bu olaydan sonra Geylanî torunları İslam dünyasının çeşitli bölgelerine giderek hem köklü ve geniş aileler oluşturmuşlar hem de Kādiriyye'nin yayılmasını sağlamışlardır. Abdülkādir-i Geylanî'nin Moğol işgali sırasında yıkılan medrese ve tekkesi Kanûnî Sultan Süleyman tarafından 941'de (1534) Mimar Sinan'a yeniden yaptırılmış, Bağdat'a nakîbüleşraf olarak Abdülkādir-i Geylanî soyundan bir zat tayin edilmiştir. Tarikatın yayılmasında İslam aleminin çeşitli bölgelerine mensup müridlerinin de büyük katkıları olmuştur. Bunlardan Yemenli olan Ebû Muhammed Abdullah b. Ali el-Esedî'nin Anadolu'ya gidip bir zaviye açtığı, uzun süre orada kaldıktan sonra Yemen'e döndüğü kaydedilmekteyse de Anadolu'daki faaliyetleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kādiriyye'yi Anadolu'ya XV. yüzyılda, Hacı Bayram-ı Velî'nin müridi iken onun emri üzerine Hama'ya gidip Abdülkādir-i Geylanî'nin soyundan Hüseyin el-Hamevî'den hilafet alan Eşrefoğlu Rûmî getirmiştir. Kādiriyye'nin Eşrefiyye kolunun pîri olan Eşrefoğlu Rûmî'nin kurduğu tarikat geniş bir alana yayılmayıp İznik-Bursa çevresiyle sınırlı kalmıştır. Kādiriyye XVII. yüzyılda, tarikatın Rûmiyye kolunun pîri İsmail Rûmî'nin faaliyetleri sonucu başta İstanbul olmak üzere Anadolu ve Balkanlar'da yaygınlık kazanmıştır. İsmail Rûmî'nin İstanbul-Tophane'de kurduğu tekke diğer bölgelerde açılan Kādirî tekkelerinin merkezi olma fonksiyonunu da üstlenmiştir. Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu'da kurulduğu XIII. yüzyıldan beri yaygın olan Kādiriyye, Abdülkādir-i Geylanî soyundan gelen Berzencî ve Sadat-ı Nehrî gibi Suriyeli ve Kuzey Iraklı şeyh aileleri tarafından temsil edilmiştir. Aynı bölgeden olup tarikatın Halisiyye kolunu kuran Ziyaeddin Abdurrahman Halis Talebanî'nin (ö. 1858) Sivas'a gönderdiği halifesi Mûr Ali Baba ve diğer halifeleri vasıtasıyla Halisiyye Anadolu ve İstanbul'da yayılmıştır. Kādiriyye'nin Arap kökenli kollarının aksine Türkiye'deki kollarında tarikat sembolizmine büyük önem verilmiştir. Üzerinde tarikat sembollerinin işlendiği Kādirî tacının birkaç çeşidi vardır. Bunların en tanınmışı, kubbe kısmı yüksek ve sivri olan ve Bağdat veya Celalî müjganlısı denilen taçtır. Başa geçen lengerinde müjgan denilen kürklü bir kuşak bulunur. Rûmiyye koluna ait taç beyaza yakın çuhadan yapılmış olup sekiz terklidir. Tepe kısmında, besmeledeki on dokuz harfi temsil eden on dokuz tığlı ve esma-i seb'ayı temsil eden yedi renkli Kādirî gülü bulunur. Beyaz abadan yapılan Eşrefî tacı yedi terklidir.[1]

[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/kadiriyye