Eğitim söz konusu olduğunda fikir ayrılıklarımızı hemfikir olduğumuz her konuyu pratiğe döktükten sonra konuşmayı alışkanlık haline getirmeliyiz.

Bu ülkenin gençleri nasıl yetiştirilsin istersiniz? Hangi hassasiyetlere sahip olsunlar? Nelere kızsınlar? Neleri sevsinler? Kimlere hayranlık duysunlar? Bu sorular üstünde yeterince ciddiyetle düşünmüyorsanız hatalısınız. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri bu soruların cevaplarının peşinde. Gelişmiş ülkeler çocukların nasıl yetiştirileceği konusunda titizlikle çalışan ülkelerdir. Çocuklar ve gençler ile ilgili uyulması gereken yığınla kuralları vardır.

Bizim de Türkiye’de yaşayan her kesimden insanlar olarak gençlikle ilgili, eğitimle ilgili bazı temel kurallarda anlaşabilmek önceliğimiz haline getirilmelidir. Gelin eğitim anlayışımızı bazı kurallar çerçevesinde yeniden şekillendirelim. Bu sayede ülkemizdeki eğitim anlayışı savaşlarına son verebiliriz.

Kural-1: Ortak noktaları bulalım: Kalitesiz eğitim bu ülkedeki her görüşten insanın ortak sorunudur. Eğitim sistemimizin yetersizliğinin nedeni tembellik, disiplinsizlik ve plansızlıktır. Bu gerçeği kabul edelim. Eğitimi ideolojiden tamamıyla ayıralım. Ülkemizdeki eğitimin kalitesi ideolojilerle ilgili değil. Şu haliyle ülkeyi komünist bir kral da yönetse İslamcı bir cumhurbaşkanı da yönetse eğitim kalitemiz aynı kalacaktır. Çocuğunuz mahalledeki Anadolu Lisesinden mezun olduğunda İngilizceyi akıcı konuşma ihtimali düşük olduğu gibi mahalledeki imam hatip lisesinden mezun olduğunda Arapçayı doğru konuşma ihtimali de düşüktür.

Eğitim söz konusu olduğunda fikir ayrılıklarımızı hemfikir olduğumuz her konuyu pratiğe döktükten sonra konuşmayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Örneğin okullarımızda birinci yabancı dilin İngilizce olması gerektiğinde hemfikirsek İngilizceyi herkese doğru şekilde öğrettikten sonra ikinci yabancı dil tartışmasına geçmekte yarar var. Doğru şekilde yapılamayacağını başından beri bildiğimiz bir işin nasıl yapılacağını tartışmak en büyük hatadır.

Kural-2: Kuralsız olmaz! Çocuklarına belli yaşlara kadar hiç televizyon izletmeyen, başkalarının onlara sık dokunmalarını hoş karşılamayan, onların fotoğraflarını çektirmeyen, 18 yaşından önce sigara, 21 yaşından önce alkol satın almalarına izin vermeyen ülkeler mi çocuklarını daha çok düşünüyor yoksa siz mi? Yoksa sizin çocuğunuzu televizyon mu büyütüyor, birisi çocuğunuzu sevmek ve ona dokunmak istediğinde sizden izni kolay mı alıyor, fotoğrafını çekmesi sizi hiç rahatsız etmiyor mu, 7 yaşındaki çocuğunuzu sigara alması için bakkala mı gönderiyorsunuz..?

Dikkat edelim! Dünya görüşünüzden bahsetmiyorum. Türkiye’de her dünya görüşünden gençler aynı tehlikelerle karşı karşıya. Gençliğimiz kuralsız yetişiyor. Prensipsiz yetişiyor. Başıboş yetişiyor. İnançsız yetişiyor. Referanssız yetişiyor. Çocuklarımızı gerek aileler gerek de devlet otoriteleri olarak çok ince düşünülmüş kurallarla yetiştirelim. Eğitim müfredatımızı sadeleştirelim. Onlara vermek istediğimiz bütün değerleri 1-2 tane temel prensibe indirgeyip öyle verelim. Sonrasında kendileri bu temel prensiplerden yenilerini geliştirebilir. Örneğin “kul hakkı yememek” veya “canlılara iyi davranmak”… Unutmayın ki prensip sahibi insanı yozlaştırmak zordur.

Kural-3: Sabırlı olalım! Doktorun hastayı iyileştirememesi büyük bir sorun değildir. Ama yanlış teşhis ve tedavi büyük bir sorundur. Eğitimde acele kararlar almayalım, test edilmemiş, yöntemlerden uzak duralım. Çocuklara gereksiz müdahalelerde bulunmayalım. Doğru yöntemi öğrenene kadar yanlış yöntem ile idare etmeyelim. Sabırlı olalım. Çocuklara yeni bir şeyler vermeyeceksek bile temiz fıtratlarını bozmayalım. Önyargı enjekte etmeyelim. Zorlama kişilikler olmalarına izin vermeyelim. Çocuklarımızı doğru yönlendirebilmek istiyorsak bunun şartları vardır. Onları doğru tanımamız gerekir. Tanımadığınız, ihtiyaçlarını bilmediğiniz, zaman ayırmadığınız ve dikkatlice gözlemlemediğiniz insanları yönlendiremezsiniz. Ancak aceleci davranmazsak doğru tespitlerde bulunabiliriz. Sonrasında ise gençliği doğru yönlendirebilme ihtimalimiz artar.

Kural-4: Müdahil olalım! Ailelerimizde özgüven sorunu var. Çocuklarının fiziksel ihtiyaçlarını karşılamayı bir görev kabul ediyor fakat kişilikleri şekillendirmeyi kendilerini aşan bir durum olarak görüyorlar. Televizyon dizilerindeki kahramanlar çocuklar üzerinde daha etkili. Anne baba ve eğitimciler olarak popüler kültürün zaferini kabul etmiş durumdayız. Çocuklarımız üzerinde kontrolümüzü kaybetmeye razıyız. Bunun nedeni çocuklarımızla az ortak noktamızın olması. Onlara nüfuz edecek kanal sayımızın az olması. Mesela çocuklarımızla sohbet edebilecek konular bir kanaldır. Çocuklarımızla birlikte oynadığımız oyunlar bir kanaldır. Çocuklarımızla birlikte yaptığımız yemekler bir kanaldır. Çocuklarımız ile ilgili gereksiz detayları ezberlemeye gerek yok. Çocuklarımıza karışalım. Onlara yakın, onlarla iç içe olalım. Çocuklarımıza harcadığımız parayı değil zamanı dillendirelim. Bunları yaparsak çocukların bize yakın ve bizim kontrolümüzde olduklarını daha iyi hissedebiliriz, bu durumda özgüvenimiz de artacaktır.

Kural-5: Cesur olalım! Geçmişte gençlerin sağcı ya da solcu olmaların çok önemli olduğu günler vardı. Şimdi bu kavramların bir önemi kalmadı. Hatta bir dönem çocuklarımız hiçbir ideolojiye bulaşmasınlar diye uğraşmışız. Biricik görevimiz onları ideolojilerden kurtarmak olmuş. Çocuk aman anarşist olmasın, solcu olmasın mantığıyla düşünmüşüz. Gazete ve kitap okumasına bile şüpheyle bakmışız. …Taraf tutarken de tarafsızken de bunu düşünmeden yapmalarını istiyoruz çocuklarımızdan. Şimdi ülkemizde bir yanda her şeyi taraftar mantığıyla yapan milyonlarca insan var diğer yanda ise tarafsız olma adına hiç bir şeye karışmayan milyonlar.

Türkiye’de farklı yaşam tarzlarının savaşında en büyük darbeyi eğitim sistemimiz aldı. Dindar olmaktan vazgeçmesin diye evden çıkarmayan, okula göndermeyen ailelerden tutun da dindar olur korkusuyla çocuğunun sakallı bir kişiyle konuşmasından çekinen, caminin önünden bile geçmesinden korkan ebeveynlerimiz oldu bu ülkede. Çocuklarınızı tehlikelerden korumanız, elbette ki onların iyiliğini düşündüğünüzü gösterir ama asıl ölçü doğru bir eğitimdir. Çocuklarımızı her zaman koruyamayız ama doğru bir eğitim verirsek kendilerini her zaman koruyabilirler. Korku ve baskı temelli eğitim anlayışı yerini prensip temelli bir eğitim anlayışına bırakmalı. Çocuklarımızı korumaktan çok onları eğitmeye çalışmalıyız. Bırakın her türlü dünya görüşüne maruz kalsınlar. Doğruyu sorgulayarak bulsunlar. Önceliğimiz ise çocuklarımıza ideoloji kazandırmak veya kazandırmamak değil prensip ve beceri kazandırmak olmalı…