Cani, katil, diktatör Vladimir Putin’in emriyle Avrupa’nın ortasında ve dünyanın gözü önünde 24 Şubat 2022 tarihinde başlatılan bombalama, öldürme, yakma, yıkma, yok etme vahşetinin bugün 18. günü…

Cani, katil, diktatör Vladimir Putin'in emriyle Avrupa'nın ortasında ve dünyanın gözü önünde 24 Şubat 2022 tarihinde başlatılan bombalama, öldürme, yakma, yıkma, yok etme vahşetinin bugün 18. günü… Acımasızlığın, gaddarlığın, barbarlığın her türünün sergilendiği adına pek de savaş diyemeyeceğimiz Rus saldırısı karşısında canıyla, kanıyla bağımsız bir devlet olan Ukrayna direniyor. Bir tarafta Birleşmiş milletlerin beş daimi üyesinden bir olan ve her türlü teçhizatla donanımlı Rus ordusu diğer tarafta başkenti kuşatılmış, şehirleri yerle bir edilmiş mazlum Ukraynalılar… Ve sözüm ona hür dünya(!) Eli kolu bağlı Birleşmiş Milletler Teşkilatı…

Her safhası insanlık suçu dolu acımasız gaddarlığın ve vahşetin ilki değil elbette Ukrayna işgali… Son yirmi yılda olanları boş gözlerle izleyen dünya; 2001 yılında Afganistan İşgaline, 2003 yılında Irak'ın yerle bir edilişine, 2010 yılında 'Arap Baharı' adı altında başlatılan 2011 yılında Libya'nın yakılıp yıkılması ile sonuçlanan mezalime, yine günümüze kadar devam ettirilen büyük acıların yaşandığı kirli Suriye savaşına şahit oldu.

20 yüzyıldan günümüze sürdürülen Kızıl Çin'in Doğu Türkistan'da işlediği seri cinayetler ve soykırım, Yahudilerin işgal ettikleri Filistin topraklarında halen sürdürdükleri devlet terörü, Myanmar'ın(Burma) Arakan eyaletinde uygulanan mezalim yine son yirmi yılda da varlığını sürdüren zulümlerdi.

İnsan adına, insanlık adına çıkarılacak o kadar çok dersler var ki bu utanç dolu kirli saldırı ve savaşlardan…

Şimdi, şu son vahşete Ukrayna işgaline bir bakın! Ukrayna maalesef tek adam gaddar Putin ve avenesi karşısında yalnız bırakıldı. Sicili insanlık suçu ile kirli olan başta ABD, NATO olmak üzere Batılı ülkeler Ukrayna'ya verdikleri söz ve güvencelerin arkasında durmadılar. Bırakalım güçlü güçsüzü ezsin dediler. Söz konusu Müslüman ülkeler olunca gıkı çıkmayan Avrupa da yaşananlar karşısında eli kolu bağlı oturmayı tercih etti.

Bu vahşi saldırı; 2. Dünya Savaşı sonrası (24 Ekim 1945) kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatının ne kadar boş, kof ve yetkisiz bir kuruluş olduğunu gösterdi. Öyle ki BM, bağımsız bir devlet olan Ukrayna'nın yakılıp yıkılması ve işgali karşısında 'kınama' gibi basit bir karşı duruşu dahi gösteremedi.

Bu vahşi saldırı; ABD ve Batı'nın çifte standardının yanı sıra ne denli güvenilmez olduğunu, Batı'nın hele de ABD'nin ipiyle kuyuya inilemeyeceğini bir defa daha ortaya koydu.

Bu vahşi saldırı emperyalist devletlerin ikiyüzlülüğünü, çıkarcı ve güvenilmez olduğunu bir defa daha gözler önüne serdi.

Bu vahşi saldırı bize emperyalist devletlerin varlıklarını devam ettirmeleri için her türlü insanlık suçunu işleyebilecekleri ve bundan zerre kadar haya etmeyeceklerini tescilledi.

Bu vahşi saldırı; tek adam rejiminin ne kadar tehlikeli olduğunu açık ve net bir biçimde bir defa daha gösterdi. Önü alınmadığı takdirde Hitler ve benzerlerinin güncelleşmiş tiplerinin her zaman var olacağı gerçeğini gösterdi.

Bu vahşi saldırı karşısında göğüslerini siper ederek vatanlarını savunan Ukraynalılarla birlikte 'toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır' tezinin ne kadar doğru bir tespit olduğunu gösterdi.

Bu vahşi saldırı bizim gibi Stratejik bir coğrafyada bulunan ülkelerin her an teyakkuzda olmasının güçlü bir ordunun yanı sıra milli birlik, beraberlik ve dayanışmanın üst düzeyde tutulmasının şart olduğunu dikte ettirtti.

Bu vahşi saldırı bize diplomasinin ne kadar önemli olduğunu vurgulattı.

Bu vahşi saldırı ve kıyım; bize Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da veciz olarak belirttiği gibi 'Zulmü her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur.' Tezinin doğruluğunu ispatladı.

Bu vahşi saldırı bize, ülkelerin dışa bağımlılığının ne kadar yanlış ve tehlikeli olduğunu; öz kaynakların akıllı politikalarla değerlendirmenin şart olduğu gerçeğini öğretti.