“HAYATIMIN iki miladı var” diyerek söze girmiş uzun uzun anlatmıştı. İyi bir insandı. Yardım severdi. Yıllarca birlikte çalıştık, bende uyandırdığı algı sadece kendisi için yaşayanlardan değildi...

'HAYATIMIN iki miladı var' diyerek söze girmiş uzun uzun anlatmıştı.

İyi bir insandı.

Yardım severdi.

Yıllarca birlikte çalıştık, bende uyandırdığı algı sadece kendisi için yaşayanlardan değildi.

Bunu çok bencilce bulurdu.

Dünyanın bu sebeple bozulduğuna ilişkin fikirleri vardı ve bunu her vesileyle uzunca anlatırdı.

İnsanın evrenin mümtaz bir üyesi olduğunu belirttikten sonra bireysel yaşam algısının bunu idrak etmemek manasına geldiğine işaret ederdi.

Kendimizi kainattan soyutlayamayız. Diğer varlıklarla sağlıklı bir iletişim ve ilişki içinde olmamız gerektiği konusuna vurgularından anladığım bu konu tam kavranamadığı için kaos yaşıyorduk ona göre.

İnsan bencil hisleriyle evrene müdahale edip kendini öncelediğinde denge bozuluyordu.

Tabiat bozluyordu.

Başımıza gelen pek çok felaketin temelinde ana unsur olarak bu yatıyordu.

Gerekçeleriyle dinlenildiği vakit itiraz edilecek bir husus bulamıyordunuz.

Ona göre tabiat güzel ve mükemmel.

Bizler kendi çıkarımız için müdahale ettiğimizde sistemi bozduğumuzda bize adeta reddiye verir gibi sorunlarla yüz yüze geliyorduk.

Toprağı kirlettik, denizi tarumar ettik, havanın bile bizim bu bitmeyen hırslarımız sebebiyle kirlendiğini söylüyordu.

Ki, doğruydu.

Son günlerde 'Ruhumda kaçak var' demeye başlamıştı.

İlk elden insanın aklına 'Evde gaz kaçağı' var fikrini çağrıştıran bu ifade üzerinde de durulması gerekir.

Acaba hangimizin ruhunda kaçak yok?

Kaçımız günahların kıskacında değiliz?

Doğduğu gün kadar temiz kalabilenlerimizin sayısı ne kadardır acaba?

Her birimizin ruhuna nefsin kaçak enerjisi bir yolunu bulup sirayet ediyor.

Hastalık gibi.

Virüs gibi.

Bu durumun farkına varıp ciddiye almadığımızda ise bu kaçak sinsi bir ilerleyişle tüm bünyemizi kaplayan kanser gibi ruhumuzu istila ediyor.

Mesela yalanlarımız.

Ruhumuzu tahrip eden en büyük virüs değil mi?

Yaşadığımız şu günlerde Covid belasından vücudumuzu koruduğumuz kadar ruhumuzu da yalan virüsünden koruma çabamız olmalı değil mi?

Bundan kaçmak bir yana bir nevi sevimli göstermek için tasnifler yapmadık mı?

Kimine beyaz yalan, kimine pembe demedik mi?

Faiz ve haram kazanç aynı şekilde ruhumuzdaki önemli kaçaklar değil mi?

Ne gibi önlemlerimiz var korunma adına?

Vefasızlık ruhumuza can çekiştiren bir virüs değil mi?

İnsanlarla sadakat değil de yarar ilişkisinin kurulduğu çağımızda vefasızlık bir virüsten daha tehlikeli değil mi?

Girişte ifade edilen bencil davranışları da aynı kategoride ele almamız gerekmez mi?

Bencillik virüsüne yakalanmayanımız var mı?

Travmaya maruz kalmış ruhumuzun bakımını nasıl yapacağız?

Bu konuda elimizde hangi enstrümanlar var?

Okumuş olduğumuz psikoloji ve kişisel gelişim kitaplarından elde ettiğimiz bilgiler ruhumuzun yeniden inşasında yeterli mi?

İlave tedbirler neler olmalı?

Meseleyi uzunca anlatmak mümkün ama buna gerek yok.

Biliyoruz aslında nasıl bir manevi hastalığın pençesinde olduğumuzu…

Bizi nelerin daralttığını, nelerin bunalttığını biliyoruz esasen.

Yaptığımız şey yokmuş gibi davranmak…

Bu ise körükleyici…

Bizi kendimize hapseden meseleler meçhulümüz değil, malumumuz.

Tüm bunları düşündüğümüzde arkadaşımın ruhumda kaçak var sözü yerini buluyor.

Hiç sağa sola çekiştirmeyi gerektirmiyor.

Gün gibi ortada.

'Ne zamandan beri var bu kaçak ruhunda?' diye sormuştum.

'Henüz kimse beni aldatmamış, yalan söylememiş, bende kimseyi aldatmamıştım. Sonraları beni yanıltanlar oldu, benim de yanılttıklarım…

İşte onlarım benim miladım oldular.

Aldatılmam ilk milat, aldatmam ikici…'

Bizimde böyledir muhtemelen.

İlk hasar tespitlerini yapıp imar işine acilen girişmeliyiz.

Zira ruhumuzda kaçak var!