Bazı gün ve gecelerde eğer “burhan” gösterilecekse ism-i celâl zikrinin en hızlandığı yerde vurmalı sazlar tempoyu devam ettirirken, şeyh efendi kılıç, şiş, tığ, topuz vb. aletleri, zikreden dervişlerin içinden seçtiği kimselerin yanak, karın, gırtlak, göz çukuru ucu gibi vücutlarının değişik yerlerine saplar.

BURHAN GÖSTERME

Bazı gün ve gecelerde eğer 'burhan' gösterilecekse ism-i celal zikrinin en hızlandığı yerde vurmalı sazlar tempoyu devam ettirirken, şeyh efendi kılıç, şiş, tığ, topuz vb. aletleri, zikreden dervişlerin içinden seçtiği kimselerin yanak, karın, gırtlak, göz çukuru ucu gibi vücutlarının değişik yerlerine saplar. Dervişler elleriyle vücutlarına saplanmış aleti tutarken zikirlerine devam ederler. Şeyh efendi ayrıca yassı bir kaşık biçimindeki 'gül' denilen, ateşte akkor haline getirilmiş demiri yalar veya dervişlerin belden yukarı çıplak bedenlerine temas ettirir. Bu gösterilerde, Allah dilemedikçe keskin aletlerin kesmeyeceği ve ateşin yakmayacağı inancı bu delillerle, bu 'burhanlarla ispatlanmak istenmiştir. Bu tür 'burhan' gösterileri arasında 'ateşe girme', 'zehir içip ölmeme', 'arslan gibi vahşi hayvanların sırtına binme' ve son asırlarda 'devse'yi[1] de zikredebiliriz. Bu burhan gösterme merasimleri şeyhin uygun gördüğü zamanlarda ve nadiren yapılır.[2] İstanbul Rifaî tekkelerinde XIX. asır ve XX. asrın ilk çeyreğinde ünlü musikişinaslar ve zakirbaşılar yetiştiğini görmekteyiz. Mesela 700 kadar ilahiyi notaya alarak iki defterlik bir koleksiyon hazırlayan Eyyûbî Ali Rıza Şengel'i (1880-1953) zikredebiliriz. Hazırladığı iki defterlik koleksiyonun birinci büyük bölümü Abdülkadir Töre'nin koleksiyonuyla birleştirilerek Yusuf Ömürlü ve Mustafa Tahranlı tarafından dokuz cilt halinde yayımlanmıştır.[3] Seyyid Ahmed er-Rifaî ' keramet' ve ' havarık' denilen olağanüstü gösterilerden kaçındığını ve bu tür davranışların bir kemal işareti değil, noksanlık alameti olduğunu, her ne kadar velayet yolundaki insanlardan olağanüstü şeylerin sadır olması mümkünse de, bu olaylara önem atfetmenin doğru olmadığını söz ve davranışlarıyla göstermiştir.[4] Günümüze kadar gelen ve adeta yukarıda sözü edilen Rifaî ayin ve merasimlerinin birer özelliği olarak görünür. Çıplak elle ateş tutmak, ateş içine girmek, ateşte kızdırılmış 'gül' denilen bir demir parçasını diliyle yalaya yalaya soğutmak, vücudun çeşitli yerlerine tığ, kılıç, topuz, şiş, hançer vb. aletleri saplamak, yılan vb. zehirli hayvanlarla zarar görmeden oynamak ve ağzına cam parçaları koyup çiğnemek gibi bazı fiillerdir. Kenan Rifaî'nin ifadesiyle bu, 'Tarikatın sır ve bereketlerinden olup, bu keyfiyet mürşidin izniyle Hz. Gavs Ahmed er-Rifaî'nin hizmetinde kayrılmış bulunanların hepsinde saridir.'[5] Bundan anlaşılan şudur: Tarikatın sahibi ve kaynağı olan Ahmed er-Rifaî'de bu özellikler bil kuvve yani potansiyel olarak kendisinde mevcuttu. Fakat o, kendisinde mevcut olan bu tür olağanüstü hallere pek iltifat etmemiş ve dolayısıyla insanlar da onun elinden bu türlü olağanüstülere şahit olmamışlardı. Ancak şiirlerinde kendisine bazı olağanüstü hallerin lutfedildiğine dair bazı ifadeler görülmektedir. Mesela 'Ateşin alevleri yükseldiği esnada zikredince mahlûkatın rabbinin izniyle alevler benim için sakinleşir.'[6] 'Eğer bir ateşe ismim anılacak olsa asla alev alev yanmaz.'[7] Arslan vb. yırtıcı hayvanları tasarrufu altına almak gibi kendisine bazı tasarruf gücünün verildiğini îma eden şu beytini de aynı çerçevede mütalaa edebiliriz: 'Rabbim bana dedi ki: İşte şu an güvenlik içindesin. Sen yırtıcı hayvanlar (siba') üzerinde büyük bir hükme sahipsin.'[8] 'Yırtıcı hayvan benim hallerimi bilir ve tanır. Ormanlarda arslanlar benim hizmetkarlarımdan korkarlar.'[9] Bu ve daha başka beyitlerde ifade edilen bu ve benzeri olağanüstü haller, Hz. Pîr'den bahseden ilk kaynaklarda söz konusu edilmese de kendisinden sonra devam eden silsilesinde aşikar ve belirleyici bir nitelik haline gelmiştir.

[1] Devse: Sa'diyye ve Rifaiyye tarikatlarında bir ayin türüdür. Dervişlerin yüzüstü yan yana sıralı bir halde yattıktan sonra, üzerlerinden şeyhin veya şeyhin bindiği bir atın geçmesidir. Bir tür şifa ayinidir

[2] Rifaiyye'de zikir sırasında kullanılan aletlerle ilgili olarak bk. İslambolî,Tarikat Kıyafetleri, s. 147-150; İnançer, 'Rifaîlik', s. 330-331.

[3] Şengel, İlahîler, I-IV; Töre, İlahîler, V-IX

[4] Ahmed er-Rifaî, el-Burhanü'l-müeyyed, s. 33, 46, 94; Tahralı, Ahmad al-Rifaî,s. 203-208.

[5] Kenan Rifaî, Ahmed er-Rifaî, s. 228

[6] Kenan Rifaî, Ahmed er-Rifaî, s. 179

[7] Kenan Rifaî, Ahmed er-Rifaî, s. 181

[8] Kenan Rifaî, Ahmed er-Rifaî, s. 180.

[9] Kenan Rifaî, Ahmed er-Rifaî, s. 181.