Seyyid Ahmed er-Rifâî’ye (ö. 578/1182) nispet edilen Rifâiyye, İslâm dünyasının ilk tarikatlarından biridir. Rifâiyye daha pîrinin sağlığında kurulmuş ve teşkilatlanmış olarak görünmektedir.

Seyyid Ahmed er-Rifaî'ye (ö. 578/1182) nispet edilen Rifaiyye, İslam dünyasının ilk tarikatlarından biridir. Rifaiyye daha pîrinin sağlığında kurulmuş ve teşkilatlanmış olarak görünmektedir. Ahmed er-Rifaî 512'de (1118) babasının Bağdat'la Basra arasında kalan Bataih bölgesinde yerleştiği Ümmü abîde'de doğdu.[1] İbn Hallikan Vefeyatü'l-a'yan'da 'Rifaî' ve 'Ümmü abîde' kelimelerinin bu yazılan telaffuzla okunacağını kaydetmiştir.[2] Yedi yaşında iken babasının ölümü üzere dayısı Şeyh Mansûr onu Vasıt bölgesindeki kendi köyü olan Nehrüdakla'ya (Daklî) götürdü. Öğrenimini ve tasavvufî eğitimini orada yaptı, hocası ve şeyhi Ali Ebü'l-Fazl el-Vasıtî'den (ö. 539/1144) icazet aldı ve hırka giydi. Şeyhi Vasıtî dervişi Rifaî'ye 'zahir ve batın ilimlerine vakıf' olduğuna telmihen 'Ebü'l-alemeyn' (iki bayrak sahibi) lakabını verdi. 532 yılında babasının tekkesinin bulunduğu Karye Hasan'a (Hasan köyü) geldi. Ahmed er-Rifaî'nin daha o yıllarda şöhreti etrafa yayılmıştı. Şeyhi Ebü'l-Fazl el-Vasıtî'nin vefatı üzerine dayısı Şeyh Mansûr el-Bataihî'nin irşat halkasına girdi. 540'ta (1145) Şeyh Mansûr onu ' meşyahatü'ş-şüyûh' (şeyhler şeyhliği) unvanıyla kendisine bağlı bütün tekkelerin şeyhliğine tayin etti ve Ümmü Abide'deki kendisine babasından intikal etmiş olan tekkeye yerleşmesini istedi. Böylece Ahmed er-Rifaî orada hem tekkenin idaresini, hem de bütün müritlerin irşat vazifesini üstlendi.[3] Gün geçtikçe müritleri çoğaldı. Rifaiyye kaynakları, müntesiplerinin sayısının 100.000'i aştığını[4] ve vefatında cenazesine 900.000 erkek ve 600.000 kadının katıldığını yazmaktadır.[5] 1160'ta bazı yakınları ve müritleriyle birlikte hacca gitti. Dönüşte Medine'yi ziyaret etti. Medine uzaktan görününce devesinden inip yürüyerek Ravza-i Mutahhare'ye girdi. Rifaî'nin bu ziyaret sırasında zuhur ettiği ileri sürülen bir kerametiyle ilgili menkıbe oldukça meşhurdur. Rivayete göre, Hz. Peygamber'in kabri önüne gelince, 'es-Selamü aleyke ya ceddi!'(Sana selam olsun ey dedem!) diyerek selam vermiş, orada bulunanlar Hz. Peygamber'in 'Aleyke's-selam ya veledî!' (Sana selam olsun ey evladım!) sözüyle selama karşılık verdiğini duymuşlar; cezbeye gelen Hz. Rifaî diz çöküp, 'Uzakta iken benim yerime varıp toprağını öpsün diye sana ruhumu gönderiyordum. Şimdi bu devlet bedenime de nasip oldu; uzat elini de dudaklarımla öpeyim!' Manasına gelen meşhur şiirini okumuş; bunun üzerine Hz. Peygamber'in kabrinden dışarıya nuranî bir el uzanmış ve Hz. Rifaî bu eli öpmüş; aralarında Hayyat b. Kays el-Harranî ve Adî b. Müsafir gibi zatların da bulunduğu büyük bir topluluk bu hadiseye şahit olmuşlardır. Ahmed er-Rifaî'nin biyografisini yazan müellifler olaya şahit pek çok ismi sayarak bu menkıbeyi mütevatir bir haber şeklinde değerlendirirler. Gāyetü't-tahrîr müellifi Abdülazîz ed-Dîrînî, Hz. Peygamber'in selama karşılık vermesinin ve kabrinden dışarıya nuranî bir elin uzanmasının mümkün olduğu hakkında devrin kadısına ait bir fetvayı da zikreder. Celaleddin es- Süyûtî bu haberi müstakilen incelediği eş-Şerefü'l-muhtem adlı risalesinde hadisenin tevatür derecesine ulaştığını söyler.[6]

[1] Farûsî, İrşad, s. 30; Tahralı, Ahmad al-Rifaî, s. 70, dn. 2.

[2] İbn Hallikan, Vefeyatü'l-a'yan, I, 154.

[3] Farûsî, İrşad, s. 32; Tahralı, Ahmad al-Rifaî, s. 72.

[4] Tahralı, Ahmad al-Rifaî, s. 144.

[5] Farûsî, İrşad, s. 81; Tahralı, Ahmad al-Rifaî, s. 81.

[6] Ceyhan, Semih (ed.)Türkiye'de tarikatlar: tarih ve kültür / Semih Ceyhan (ed.). - İstanbul : İSAM

Yayınları, 2015.1052 s. ; res. ; 24 cm. - (İSAM Yayınları ; 162. İlmî Araştırmalar Dizisi ; 69) Mustafa Tahralı

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Uluslararası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi