REİS’E DAVET

Milletin 12 Eylül 1980 darbesi getiren bölünmüşlüğünü, Merhum Özal iki elini kenetleyerek birliğe götürmek istemişti. Tekrar eski liderlerin siyasete dönüşüyle de ayrılıkçı teröre ek olarak faili meçhuller, banka hortumlamaları… derken gelip çatmıştı 2001 krizi. Merhum Erbakan’ın ocağından Abdullah Gül ve Bülent Arınç, radikalizmden çıkıp yeni bir siyaset gömleği giymeye karar verdi. Reis olarak da Recep Tayyip Erdoğan’ı seçmişlerdi. Böylece Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu.

17 yıl geçirdi iktidarda Reis. Lakin kurucu iki beyin ayrıldı yakınından. Gül’ün Parti kuracağı da dile düştü. Bülent Arınç büyük politik tecrübesiyle bu ayrılığa karşı. Onu haklı buluyorum ama bugün uzun süre iktidar olma yüzünden iç rakabet baş gösterince Reis, yalnızlığa sürükleniyor. Yalnızlığın kaynağı ne? Kurucu üçün kuruluştaki kaynaştırıcı harcı özelliğini kaybetti. Olan bitene farklı bakışlar normal karşılanamaz oldu.

Liderin kafa formatına uyum gösteriyormuş gibi yapan bukelamunların pohpohlamasıyla bu iki dava kurucusu artık ihanetle falan da suçlanabiliyor. Kuruluştaki fikir ayrılığı da olsa davaya hizmet temel ilkesi göz-kulak ardı edilir oldu. Koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa diyor ya Âşık Veysel, kurt olup da dava arkadaşını koyun ederek yeme yaygınlaştı. Sonuç? Ekonomik bozulma baş gösteredi. Ötekileştirme, liyakatı hiçe sayıp sadakat ve yakınlığı öne çıkarma, adeta huy edinildi. En beteri de aşağılama, suçlama, karalamayla yürütülen kutuplaştırma dilinin 12 Eylül öncesine rahmet okutması.

Mit müsteşarı ve 17-25 Aralık derdi çıkınca demokratlık adına Reis’le farklı tepki veren Gül’ün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ekranlara yansıyan sözleri milletin kulaklarında hâlâ. Arınç da şaşkındı ve “Bana aptal diyebilirsiniz.” demişti? Bilgi eksikliği veya kişilik farklılığı nedeniyle farklı görüş ve yorumlar olur dava arkadaşları arasında. Hoşgörüye davet ediyorum Reis’i. Yalnızca Rabia tekrarıyla yetinmemeli; Arınç, Gül ve onlara bağlı diğer beyinleri tez bir araya toplayıp 2002 beraberliğini sağlayıcı istişarelere başlamalı.

Özal bütünleştirici işaretiyle yetinmiyor, her türlü icraatta da bunu gösteriyordu. Özal’la biten karşıt yaratıp saldırma politikası, kuruluş felsefesinde var mıydı Ak Partinin? Bu davadan hiç nemalanmamış bir üye olarak merak ediyorum: Ne oldu da çıkıldı bu çizgiden? Medyasıyla, ordusu, yargısı, kısaca bütün bürokrasisiyle vesayet rejimi kurup engellemeye çalıştıklarında Reis’i, izin verdi mi buna millet? Başkanlık sistemini tercih etmesi nedendi? Reis’e duyulan güvenden değil mi?

Sayın Prof. Dr. Burhan Kuzu, başkan bütün görüşlerden oy isteyeceği için uzlaşma ve barışa hizmet eder diyordu. Öyle mi oldu? İki ayrı cephe var şimdi birbirini suçlayan, karalayan. Başkan iki partiyle bütünleşirken başka partilerden karşı cephe çıktı ortaya. Medya da aydınlar da bilim ve sanat dünyası da iki ayrı cephede yerini aldı gidiyor. Burhan Hoca ne diyor şimdi acaba? Belki de çok şaşkın. Tasarı, uygulamada bekleneni vermedi. Bu beklentinin ilk temsilcisi olarak doğruya doğru, aklın yolu bir halk deyimlerinin gereğini yapıp bu cepheleşmeyi Adalet ve Kalkınma Davası adına önlemeye davet ediyorum Reis’i.

İstanbul’da bir güler yüz ve bütünleştirici dille karşılaşınca, ona yöneldi halk. Kazandı kazanamadı ayrı konu. Ama CHP oylarında patlama yarattığı ortada. Bu millet teveccühünü yok saymak, geçmişte Reis’e sahip çıkan milletin ağırına gider. Bunu unutmamaya, kendisine yapılanı başkasına yapmamaya davet ediyorum Reis’i.

İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar veren 7 hakimi karalayan CHP lideri çok ağır konuştu. Doğru karar vermemiş olsalar bile devletin yargısına böyle konuşmak nizam intizam tanımazlık ve anarşizme hizmettir. Ancak bu seçimin iptali de halkın kafasında bir kaos yaratmadı denemez. Bazı oyların yeniden sayılması sonucu, farkın 13 binlere düşmesi elbette ki düşündürücü. Bu savunmayla STK’lardan epeyce görüş sordum:

Dediler ki oy pusulalarının tümü yeniden niye sayılmadı? Binali Bey, açıkladı ya dedim, CHP itiraz etmiş bu sayıma. “O itirazı reddemez miydi YSK?” dediler. Her akşam Tv. ekranlarında karşıt görüşlerle bu seçimin iptal kararı tartışılıyor. Bu karşıtlık düşmanların, hainlerin ellerini oğuşturmasına neden olmuyor mu?

Balgat’taki Bina’da Arge başkanı hemşerim Hilmi Güler’in yanına gitmiştim 2002’de. Neydi o zamanki el birliği, heyecan yüklü inanç? O yıllarda kim vardıysa bu binada hepsini toplamalı Reis. Şimdi yanında olup sürekli sensin diyenlere de kıyıda durun ve istişarelerimizi iyi dinleyin demeli.

Ticaret adamlarına ve Fox Tv.de üretim yerine ithalat teşviki var vaveylasına sert çıkışa ne gerek var? Onlara “Rızkın onda dokuz ticaret diye, Aldatma kimseyi siyaset diye, Üretip satmak var, ithalat niye? İşini iyi yap, bütçen sağ olsun.” diyeceğiz artık demek daha doğru olmaz mıydı? Adalet ve Kalkınma Davasının özünde karşıtları çoğaltıp saldırma yoktu benim bildiğim. İkna etme vardı. Gönül adamlığı sözden çok davranışlarla gösteriliyordu, dertlere deva atılımları vardı, atlatma-savsaklama yoktu. Herkese mutlaka cevap verme vardı, gösteriş-şaşa-şatafat yoktu. Milletvekillerine bile lojmanlarda oturmayacaksınız denmemiş miydi?

Kendisini sultanlıktan kurtardığı için Atatürk’e de bizden diyen millet, Bizim Reis dediğini de 17 yıl öncesi kuruluştaki anlayışa dönmeye davet ediyor. Devamlı makam mevkinin önemsizliğini vurgulayan, şahsım dahil kimse davamızdan önemli değildir diyen millet adamına yakışan budur. Lütfen vicdan muhasebesi!