Radyo çocukluk yıllarımızın gizemli kutusuydu… İlk çıktığı yıllarda “bu kadar kişi içine nasıl sığıyor?” merakı sarmış insanları… Ses iletiminin hava zerreleri ile ulaştırıldığı bilgisi hatırlanmazsa gerçekten de anlaşılması zor bir durum…

Radyo çocukluk yıllarımızın gizemli kutusuydu… İlk çıktığı yıllarda 'bu kadar kişi içine nasıl sığıyor?' merakı sarmış insanları… Ses iletiminin hava zerreleri ile ulaştırıldığı bilgisi hatırlanmazsa gerçekten de anlaşılması zor bir durum…

Tarlada, bahçede, bağda nerede olunursa olunsun asla kaçırılmayacak programlar vardı. Başında da 'Arkası Yarın' gelirdi… Bana göre tabii…

TRT yılları elbette…

Nasıl da merakla beklerdik 'Arkası Yarın' programının bölümlerini…

Saatler yaklaştıkça heyecanlar yükselir ve nefesler tutulurdu.

Her evde radyo yoktu! Dedemin İstanbul'dan aldığı radyo hala gün gibi aklımda. Çizebilirim görüntüsünü.

İlk hatıram toplu radyo dinleme seansına ait… Bu da nesi diyenleriniz varsa içinizde, bende dinleyin o zaman derim.

Köy odamızda sohbet her zaman sıkı kaynar, söz coşkun akardı… Üç figür vardı aklımda kalan… Cenkler dinlenirdi… Radyo dinlenirdi… Misafir dinlenirdi…

Hele misafir uzaklardan gelmişse, havadis çoksa ve söze ehilse dikkatler daha bir açık olurdu.

Yeni yerler, yeni haberler demekti misafir…

Cenkler ise kahramanlıktı… Cesaretti…

Radyo ise 'haberdar' olmaktı… Dünyadan, hayattan…

Radyo hayata ses katardı…

Yeni sesler girerdi hayatımıza radyo ile… Bize heyecan veren, meraklarımızı ağaya kaldıran seslerdi bunlar…

Köy odasında kesintisiz süren muhabbet iki şekilde kendiliğinden hemen kesilirdi…

İlki minareden okunan ezanın duyulması, ikincisi ise radyodan 'Ajans'ın başlaması sinyali…

Saat kaç ise 'Biip' sinyali o sayıda olurdu. 'Önce özetler' sunulduktan sonra bir erkek bir hanım spikerin birlikte aktaracağı haberler 'Şimdi haberler' anonsuyla başlardı.

Küçük aklımla bir anlam veremezdim… Bu 'ajans' nasıl bir şeydi?

Neden her zaman dikkat gerektirirdi?

O başladığında neden herkesin susması gerekirdi?

Radyo hayatımızda gizemdi…

Radyo hayatımıza ses katardı…

Radyo hayatımızı sesli ve renkli hale getirmişti.

Radyo, yaşamımızın bulunduğumuz yerde yaşayan insanlarla sınırlı olmadığını gösterirdi…

Radyo ile yaşanan Ramazan ayları ise ayrı bir güzellikteydi… Bunu inkar edemem… Özellikle iftar ezanından sonrasını…

'Allah'ım, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, senin rızkınla orucumu açıyorum.' şeklindeki dua hepimizin zihnine mıh gibi çakılırdı…

İçten içe tekrar ederdik…

Evet, radyonun bir dönem hepimizin hayatında etkisi vardı…

Neşelenmemizde, coşmamızda, kederlenmemizde…

Kiminde piyeslerle, kiminde 'ajans' olarak bilinen haberlerle… Ve ana sütü gibi berrak türkülerle, elbette Türk Sanat Müziği ile…

'Dersini Almışta Ediyor Ezber'cümlesi ile başlayan Yozgat türküsünün dizeleri de radyodan armağan bize, 'Niçin Baktın Bana Öyle, Derdin Nedir Durma Söyle' cümleleri de…

'Kütahya'nın Pınarları Akışır' cümlesi de bize radyonun hatırasıdır, 'Bir Bahar Akşamı Rastladım Size' cümlesi ile başlayan o güzel şarkı da…

'Şu Karşı Yaylada Göç Katar Katar' sözüne de radyodan aşinayız, 'Dilşad Olacak Diye Kaç Yıl Avuttu Felek, Saçıma Karlar Yağmış Boşuna Yaz Beklemek' cümleleri de radyodan kulağımıza üflenen ve gönlümüzde yer eden nağmeler...

Radyo bende sanki sonsuz çağrışımlar açar…

Başlarda ürküten, korkutan ama kendimi alamadığım radyo dinleme maceram gün geldi kaderin bir cilvesi olarak beni İstanbul'da önce bir radyo programcısı yaptı…

Ardından yayın yönetmeni ve genel müdürlük görevleri geldi…

Çok güzel radyo dostlarımız oldu… Üsküdar FM ilk mekanımızdı… Sabahın seherinde ses verdiğimiz de oldu, öğle vaktinde anlatımlarımızda… Akşamüstlerin seslendiğimiz gibi gecenin ilerleyen saatlerinde de yarenlikler ettik… Mikrofona ses verdiğim program isimleri: Ev Alma Komşu Al, Hasbahçe, Çıkrık, İstasyon, Yel değirmeni, Gönüllerde Gezinti, İrfan Meclisi, Duygular Düşünceler, Konuşa Konuşa, Üsküdar'ın Dost Işıkları, Gül Aydınlığı, Sarnıç, Harmanyeri, Gecenin Bi Vakti, Dostlar Kıraathanesi, Bizim Mahalle, Söğüt Gölgesi.

Hasan Yılmaz, Hüseyin Karaca, Hediye karaca, Mustafa Fener, Yasin Kılar, Hüseyin Kurt, Ali Çalışır, Dr. Haluk Nurbaki, Nedim Urhan, İbrahim Cücük, Fatih Uğurlu, Hasan Nail Canat, Sema Salihpaşaoğlu, Mustafa Sungur, İnci Beşoğul, Ekrem Şahin, Mustafa Bodur, Turgut Tunç, Mehmet Metiner, Ayşe Önal, Rauf Pehlivan, Mustafa Özdamar, Metin Hasırcı, Mehmet Salihpaşaoğlu, Arzu Çağlar, Yusuf Özkan Özburun, Mustafa Yazgan, Bilal Şaner, Muhsin Bay, Ayşe Nur Menekşe, Mustafa Alcan, Ümit Şimşek, Mutlu Bozkurt, Davut Göksu, Serdar Sorgun, Arif Arslan, İsmail Mutlu, Ahmet Soyöz, Ali İhsan Tok, Ahmet İhsan Genç, Ayşegül Algül, Nurdal Durmuş, Murat Başaran, Muammer Erkul, Mustafa Nutku, Müzeyyen Taş, Elif Sude Taşçı, Mahir Eyüpoğlu, Fatma Erdebir, Mehtap Kayaoğlu, Nevzat Tarhan, Meçhul Kaptan Niyazi Gedik, Selahattin Kocaaslan, Hasan Lütfi Ramazaoğlu, Mehmet Kemiksiz, Sefer Kayaoğlu, Bülent Karaçam, Mustafa Çalıkçı, Mahir Kaynak, Ekrem Örskıran, Hasan Erden, Ömer Faruk Özcan, Abdurrahman Üstün, Aylin Şengün, Ayşegül Lanen Nurcan, Özgül Çiçek, Eyüp Uçar, Adnan Akgül, Dursun Gürlek, Fuat Kuş, Gürcan Onat, Hasan İygi, Hüsamettin Piraz, Recep Garip, Ali Yeşildal, Yasir Kurt, Ali Duz, Ali Ekber, Halis Yaşar Canik, Semih Kavak, Hasan Kahramanoğlu, Burak Sezen, Erol Dalgıç, Uğur Yazıcılar, Hayati Canbolat, Mustafa Karataş, Sunay Yumrutaş, Senai Demirci, İbrahim Karanfil, Necmi Aköz, Hasan Şakacı, Hakan Bilmiş, Özcan Kavraz hatırladığım isimler sadece…

Sonrasında Moral FM günlerimiz oldu… Mikrofon tozu yutan için iflah olmaz derler… Doğru herhalde….

Demem o ki; radyosuz kalmayın efendim…