Falanks (phalanx), antik Yunanda, savaşta omuz omuza dizilen, kalkanlı ve uzun mızraklı piyade alayları daha doğrusu düzenidir. Falanks duzeninde her asker yanındakini korumak üzere bir nevi kalkan olurdu. Bu düzen bir taktik olarak da uzun süre (Romalılar dönemi dahil) kulanılmıştı.

Falanks (phalanx), antik Yunanda, savaşta omuz omuza dizilen, kalkanlı ve uzun mızraklı piyade alayları daha doğrusu düzenidir. Falanks duzeninde her asker yanındakini korumak üzere bir nevi kalkan olurdu. Bu düzen bir taktik olarak da uzun süre (Romalılar dönemi dahil) kulanılmıştı.

Karl Marx ve Fransız ütopik sosyalist filozof François Marie Charles Fourier gibiler, kapitalizmin sömürü zulmüne karşı işçilere antik Yunan'daki phalanx'ler gibi örgütlenmeyi, aksi halde sermayedarlara karşı koymanın mümkün olamayacağını öğütlemişlerdi. Bu modern yönüyle phalanx, bir nevi sendikacılığın da fikrî atasıdır.

Müslüman kesimdeki gevşeme, kimi tarikat ve cemaatlerin hasımlaşması, buna mukabil sol, çağdaş kesim, terör yanlıları ve laikçilerin birlik ve beraberlik içinde topyekün dine ve dindara saldırısı, postmodern bir falanks düzeni olarak görünüyor…

İster gazetelerine, ister tv'lerine bakın, kesmediyse, sosyal medyaya bakın... tesbitimizin ne denli doğru olduğunu görebilirsiniz...

'Kanal İstanbul' mu konuşuluyor, hepsi aynı makamdadır... 'Yerli ve millî otomobil' mi konuşulmakta? Yine aynı bayatî makamdadır hepsi...

Pekala bizimkiler? Kimi segah, kimi kürdili hicazkar...

Buselik, Hicaz, Hüseyni, Muhayyer, Gülizar, Neva, Mahur, Nihavend, Sultan-ı Yegah, Aşkefza... İsterseniz tamamını sayın, 150 mürekkep makam yetişir mi parçalar için?

Dahası var... Bizim kamplar arasında yalnızca makam farkı olsa iyi... Öyle fitneler soktular ki, akaidî noktada da fırkalara bölündük...

Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurduğu 'ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır, biri (Fırkayı Nàciye=Ehl-i Sünnet) müstesna hepsi cehennemdedir' durumu tam olarak gerçekleşti... Üstelik aynı ülke sınırları içinde, aynı coğrafyada...

Oysa dinimizdedir gerçek tevhid, gerçek yardımlaşma ve dayanışma...

Enfal Sûresi 73. ayet meali şöyledir: 'O kafirler (ki onlar) bile birbirinin yardımcılarıdır. Eğer siz bunu yapmazsanız yer yüzünde bir fitne ve büyük fesad olur...'

Allah (c.c) bu ayet-i celîlede mü'minleri adeta tahrik ederek dayanışmayı emrediyor. «Kafirler bile...» Vellezine keferu = o kafir olanlar ki demektir. Bunun da ayete verdiği mána 'o kafir olanlar bile' şeklinde olur.

Yukarıda yazının başında onarın nasıl bir birleriyle dayanışma içinde ve tek ses olarak hareket ettiklerini uzun uzadıya anlattık. Pekala bizimkiler neden böyle değil, «kafirler bile...» dayanışma içindeyse 'mü'minler ancak kardeştirler' ayetinin (Hucurat,10) muhatablarına ne oluyor?

Âyetin tamamına bakalım ki vaziyet daha açık ortaya çıksın: 'Mü'minler ancak kardeşdirler [birbirlerine düşmanlık edemezler]. O halde, [araları açılanlar olursa] iki kardeşinizin arasını [sulh edip] barıştırın. Allahdan korkun. Ta ki esirgenesiniz [Allah'ın rahmetine layık olabilesiniz...]'

Ashabdan Ebu Musa el-Eşarî'den (Ehl-i Sünnetin iki itikad imamından biri olan İmam-ı Eşarî onun soyundan gelir) rivayet olunduğuna göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuşlardı:

'Mü'min mü'mine karşı, parçaları birbirini bağlayıp tahkim eden bina gibidir buyurdu ve (bu bağlılığı göstermek için) parmaklarını birbirinin arasına geçirip kenetledi.' (Buhari ve Müslim)

İslam kelime anlamıyla dahi barıştır. Müslümanlar arasında selamlaşmak, esenlik dilemektir. Ve Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) emridir. Hal böyle iken «kafirler bile...» daha iyi dayanışıyorlarsa?