PEYGAMBER ZAMANINDA KUDÜSTE CAMİ/MESCİD VAR MIYDI?

Resulullah zamanında Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin yoktu. O dönemde kendisinden "mabed" diye söz edilen "beytül makdis"in sadece kalıntıları bulunuyordu. Bu mekan Beyti Makdis olarak adlandırılırdı. İşte Resulullah (s.a.s.)'ın ziyaret ettiği mekanın bu Beyti Makdis olduğu bütün ünlü müfessirler tarafından dile getirilmektedir.

Örneğin Kadı Beyzavi tefsirinde "Mescidi Aksa" ibaresi açıklanırken: "Burada kastedilen, Beyti Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut değildi" denmektedir. Aynı ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen geçtiğini görüyoruz. İbnu Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu şekildedir.

Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de ayette geçen "Mescidi Aksa" ibaresiyle ilgili olarak şu açıklama yapılmaktadır: "Mescidi Aksa: Kudüs'teki Beytu'l-Makdis'tir. Nitekim İsra hadisinde de: "Burak'a bindim. Beytu'l-Makdis'e vardım" diye geçmiştir. Bunun etrafı da Kudüs ve civarı demek olur."[1]

Seyyid Kutup, Mevdudi, Sabuni gibi çağdaş müfessirler de tefsir kitaplarında Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Beytülmakdis olduğunu ilgili ayetin tefsirinde açıkça belirtirler.

Ayrıca Kur’anın diğer ayetleri de mescid ifadesiyle kast edilenin beytülmakdis olduğunu teyit etmektedir. İsra suresinin 7. Ayetinde meal olarak şu ifadelere yer verilmiştir:“İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mahvedip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz”. Bu ayette meal olarak “Mescide girsinler” ifadesinde, bilinen bir mescid anlatılmaktadır. Arapçasında da belirtili olarak “El” takısı almış şekilde “el-Mescid” olarak kullanılmıştır. Meryem suresinin 11. âyetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah ve akşam tesbih edin" diye işaret etti."Burada kastedilen mescid, Mescidi Aksa yani Beyti Makdis'dir.

Bir hadisi şerifte bildirildiğine göre Resulullah (s.a.s)'ın câriyesi Meymune (r. anhâ): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da şöyle buyurdu:"Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." Demiştir. Bu hadis de Mescid-i Aksa ifadesinin Resulullah zamanında Beytülmakdis için kullanılmaya başlandığını göstermektedir.

Resulullah’ın Mescid-i Aksa ile ilgili hadisleri pek çoktur. Bütün bu hadisler, Mescid-i Aksa ifadesinin o dönemde Beytülmakdis için kullanıldığını göstermektedir. Bu ifadelendirme yeni bir ifadelendirmeydi. İsra ayetinden dolayı kullanılmaya başlanmıştı.

KUDÜS VE BEYTÜL MAKDİS TARİHİ

Mescid-i Aksâ'ya "İliya" veya günahlardan temizlenme yeri anlamında "Beyt-i Makdis" yahut "Beyt-i Mukaddes" adı da verilmiştir. Beyt-i Makdis, İbranice "bethammikdaş" kelimesinden alınan ilhamla kullanılmış olup "Mabed" anlamına gelir ve bununla Hz. Süleyman'ın mabedi kastedilir

Kudüs’e ilk yerleşenler, Arapların ilk ataları olan Amalika kavmidir. Kudüs, Kenanilerin bir kolu olan Yebusilerce kuruldu. Bundan dolayı şehrin bir adı Yebus’tur. Bölge ozamanlar “Kenan diyarı” olarak da geçerdi. Daha sonra Yahudilerin başkenti oldu.

Beytülmakdis, yani kutsal ev Kudüs’te bulunmaktadır. Bugünkü Yahudilerin Süleyman Tapınağı dedikleri yerdir. Burayı ilk kez Hz. Davut (a.s) inşa etti. Fakat burayı oğlu hz. Süleyman (a.s) (m.ö. 957) bitirebildi. Abdullah b. Ömer (r.a.) in rivayet ettiği bir hadisi şerifte belirtildiğine göre; Süleyman aleyhisselam Mescid'i Aksa (beyt-i makdis)nın inşaasını bitirince Allah Teâlâ'dan üç dilekte bulunmuştur: Kendisinden sonra kimselere nasib olmayacak bir mülk ve saltanat, Allahın hükmüne uygun hüküm verme gücü ve kabiliyeti, Yanızca namaz kılmak niyetiyle Mescid-i Aksa'ya gelenlerin bağışlanması.

Hadisin devamında Hz. Peygamber'in şu açıklaması yer almaktadır: "Cenab-ı Hak, Süleyman'a bunlardan ilk ikisini vermiştir. Üçüncü dileğinin de kabul edilmiş olmasını umarım"[2]

Beytülmakdis m.ö. 586 yılında Babillerin Kudüs’ü alması üzerine tahrip edildi. Daha sonra Pers İmparatoru Keyhusrev (ll.Kyros) Babil’i ve Kudüs’ü aldı. Kyros, M.Ö. 538 yılında Yahudilerin Kudüs’e dönmelerine izin verdi. Böylece m.ö. 515 yılında Beytülmakdis tekrar yapıldı. Bölge daha sonra Büyük İskenderin (M.Ö.334) ardından Helenistik krallıklardan Mısır’daki Ptolemaislar ile Suriye’deki Selevkoslar’ın eline geçti. M.Ö.164 yılında burada Hasmonlu Hanedanı kuruldu.

Roma Döneminde Kudüs

M.Ö: 63 yılında Roma tarafından alındı. Roma resmi makamları Kudüs’e yapılan hac ziyaretini iyi gözle görmediklerinden burayı daha sonra Titus m.s.70 yılında tahrip edecektir. Titus tarafından tahrip edilmiş olan Kudüs, M.s. 123 yılında Roma İmparatoru Hadrianus tarafından Aelia (İliya) adıyla bir Roma şehri olarak yeniden inşa edilmiştir. Bizans İmparatoru Justinianos (527-565) burayı tamir eder ve Meryem Bazilikasının inşa eder. 611 yılında Sasaniler burayı aldılar. (Kur’an’da Rum süresinde bu olay anlatılır. “Elif Lâm Mîm. Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah'ındır. O gün Allah'ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. Allah (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.” Rum 1-6) 629 yılında Bizans imapatoru Herakleios burayı tekrar aldı. Bu olay Kuranda Rum suresinde geçmektedir.

Kudüs’ün Fethi (636)

Hz. Ömer döneminde Amr b. As komutasındaki İslam ordusu Suriye ve Filistin bölgesinin fethini sağlıyordu. Bizans’ın Filistin valisi Ertabon, Müslümanlara yenilince Kudüs’e kaçtı. Müslümanlar, Kudüs’ü almak için burayı kuşattılar. Şehri teslim etmekten başka çare bulamayan halk, burayı ancak Halife Ömer b. Hattab’ın kendisine teslim edebileceklerini söylediler. Durum hz. Ömer’e bildirilince teklifi kabul etti. Hz. Ömer, Kudüs’ü bizzat teslim alarak Patrik Sophronius’a bir eman ve ahidname verdi. Bu eman ve ahidname diğer Filistin vilayetleri için de uygulanacaktır.(636)

[1] Burada kastedilen İsra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim, İman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, İsra suresi tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te rivayet etmiştir.

[2] Nesai, mesacid 6: İbn Mace, İkame 196; Ahmed b. Hanbel II, 176.