PETROL BAHARI

Osmanlı İmparatorluğu bin bir türlü entrikalar ve ihanetler neticesinde Ortadoğu’dan el çektirilince İslam Coğrafyası bölge dışı emperyalist aktörlerin çıkarlarına terk edildi. İslam Medeniyetinin tarih ve kültür mirası yerle bir oldu. Tarihi mirası yağmalandı.

Sadece Amerikalı Hobby Lobby şirketinin Irak’tan kaçırdığı tarihi eser sayısının 5 bin 500 olduğu tespit edilmiş. Yalnız Amerika değil, Fransa ve İngiltere de Irak’ın tarihi mirasını gasp eden modern yan kesicilerin içerisinde.

2017 yılında Berlin’de bir müzede Iraklı tarihi eser uzmanının gözyaşları içerisinde “Çaldılar seni Ey Irak!” diye ağlayışı tüm İslam dünyası için ders niteliğindeydi.

18 Aralık 2010 yılında Tunus’da başlayan “Arap Baharı” diye tabir edilen ve Batı tarafından “Demokrasi Talebi” olarak görülen ayaklanmalar, aslında “tatlı su balıklarının kirli su” (petrol) mücadelesiydi.

Tunus Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin olaylar kontrolden çıkınca ülkeyi terk etmesi istendi. Kendisine hazırlanan uçağa binmemekte direnen devrik lidere eşinin “Bin şu uçağa geri zekâlı. Ömrüm senin ahmaklıklarına katlanmakla geçti” sözü yansıdı ertesi gün dünya kamuoyuna.

Tunus’ta başlayan “Petrol Baharı” sırasıyla Mısır, Libya, Suriye, Ürdün ve bugün Yemen’de devam ediyor. Her ne hikmetse bu “Arap Baharı” Suudi Arabistan ve İran’a uğramadı. Yemen’de yürüttükleri vekâlet savaşında on binlere insan hayatını kaybetti, kaybetmeye de devam ediyor.

Ortadoğu’da demokrasiyi “makyaj malzemesi” olarak kullanan emperyalist güçler Libya konusunda hâlâ anlaşabilmiş değiller.

Libya’nın Akdeniz’deki stratejik konumu, zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarına sahip olması, ülke içi taraflardan çok, müdahil ülkelerin pasta payı kapma telaşı nedeniyle uzlaşma sağlanamıyor.

Muhtemelen “Libya’nın akıbeti” ülkenin zengin kaynaklarıyla beraber, egemenliğinin de dışarıya ipotek edilmesiyle sonuçlanacak.

Bugün Uluslararası Libya Konferansı Ankara’da, Tahran’da, Umman’da, Riyad’da, Mekke’de, Medine’de değil de İtalya’nın Sicilya Adasında yapılıyor.

Ne garip değil mi?

İşte bu yüzden İslam dünyasının ekonomiden siyasete, bölgenin güvenliğinden, teknolojik gelişmelere kadar, hem birbirlerinden bağımsız hem de birbirlerine bağımlı politikalar geliştirmesi ve hayata geçirmesi gerekiyor.

Sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm getirebilecek “İslam Birliğini” tesis edecek politikalar üretmesi gerekiyor. Yoksa gidişat pek iç açıcı değil!

Çünkü ABD Ortadoğu’da İsrail ile birlikte geleneksel siyasetin dışında yeni bir strateji ile bölgeye hâkim olmaya çalışıyor. Arap dünyasının iki önemli gücü olan “BAE” ve “Suudi Krallığı” ile koordineli politikalar yürütüyor.

Amerika İsrail’in güvenliği karşılığında halklarından kopuk şeyhlere, aşiret liderlerine, emirlere ve krallara iktidarlarını devam ettirme garantisi veriyor. Bu garanti karşılığında da kendisine biat ettiriyor.

Kalın Sağlıcakla…