Türkiye’yi başkanlık sistemine taşıyacak Anayasa değişiklik teklifi belirginleşti.

Türkiye’yi başkanlık sistemine taşıyacak Anayasa değişiklik teklifi belirginleşti.

MHP’ye sunulan teklifin 30 maddeden oluştuğu belirtiliyor.

Aslında önerilen sistem başkanlık sistemi. Fakat, devleti temsil makamına seçilecek kişinin unvanı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olacak.

MHP’nin bu konudaki hassasiyeti Ak Parti tarafından da uygun bulundu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Paksitan’a giderken tercihinin Başkan ifadesinden yana olduğunu ihsas ettirmekle birlikte Cumhurbaşkanı ifadesine de itiraz etmediğini belirtti.

Aslında Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kampanyasında Cumhurun başı olma ifadesini sıkça kullandığını hatırlarsak MHP’den gelen önerinin Ak Parti açısından benimsenmesi tutarlı bir davranış.

Cumhur’un başı…

Böylece halk egemenliğine bir atıf yapılmış oluyor.

Otoriter bir başkan algısının giderilmesi amaçlanıyor.

Unvan sorunu böylece aşılıyor ama seçilecek Cumhurbaşkanının partili mi partisiz mi olacağı konusunda uzlaşma sağlanabilmiş değil.

Erdoğan, partili cumhurbaşkanlığı modelinden yana olduğunu öteden beri söylüyordu, yine aynı görüşte.

Erdoğan’ın ısrarı Özal ve Demirel tecrübelerinden kaynaklanıyor.

Cumhurbaşkanlığı makamına geçtikten sonra Merhum Turgut Özal’ın Anavatan Partisi’ne Merhum Demirel’in Doğru Yol Partisi’ne hakim olamamaları ve her iki partinin de eriyip gitmesi gerçeğini gören Tayyip Erdoğan, Ak Parti’nin de aynı akıbete uğramasını önlemek için partili cumhurbaşkanlığı modelini savunuyor.

Gerekçe de ilk üç cumhurbaşkanının, Atatürk, İnönü ve Bayar’ın partili oluşları.

Gerçi çok partili sisteme geçildikten sonra Cumhurbaşkanı olan Bayar parti başkanlığından ayrılıp, partiyi Başbakan Adnan Menderes’e emanet etti. Ama Bayar Demokrat Parti ile bağını koparmadı.

Atatürk ve İnönü ise tek partili sistemin Cumhurbaşkanlarıydı ve 1950’ye kadar olan dönemde parti eşittir devlet şeklinde bir anlayış vardı.

Gazi Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra partisi ile ilişkisini devam ettirmesi o zaman da eleştirilere yol açmıştı.

Özellikle Tanin başyazarı Hüseyin Cahit bu konuda en sert eleştiri yapanlardan biriydi.

Hüseyin Cahit 4 Teşrinisani (Kasım) 1923 tarihli Tanin’deki “Cumhuriyet Riyaseti ve Fırka Reisi” başlıklı yazısında Halk Fırkasının güç kaybettiğini savunuyor, parti başkanlığında kalması halinde yıpranacağını ileri sürerek Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal’in parti liderliğinden istifa etmesi gerektiğini dile getiriyordu.

Muhalefetin bedelini İstiklal Mahkemesinde yargılanarak ödedi.

Gazi’nin Halk Fırkası başkanlığında kalmasına tepki olarak Kazım Karabekir ve arkadaşları Terakkiperver Cumhuriyet fırkasını kurdularsa da parti uzun ömürlü olmadı. Onlar da suikast suçlaması ile İstiklal Mahkemesinde buldular kendilerini.

1930 yılında bir de Serbest Fırka tecrübesi var malum.

Gazi Mustafa Kemal, bu muhalefet partisini Paris Büyükelçiliğinden çağırdığı Ali Fethi (Okyar) Bey’e bizzat kurduruyor. Kardeşi Makbule Hanım da kurucular arasında.

Hatta Gazi, bir ara Serbest Cumhuriyet Fırkasının da başına geçmeyi düşünüyordu. Hem Halk Partisinin hem de Serbest Fırkanın başında, hem iktidarı hem de muhalefeti kontrol eden bir Cumhurbaşkanı. Sonra vazgeçti. Özellikle İsmet Paşa’nın tepkileri üzerine Serbest Fırkaya verdiği desteği de bir süre sonra geri çekti. Bunu gören Ali Fethi Bey de Gazi ile karşı karşıya gelmemek için çareyi partiyi kapatmakta buldu.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan partili Cumhurbaşkanlığından yana olduğunu söylese de MHP buna taraftar değil.

Cumhurbaşkanının seçildikten sonra partisi ile ilişkisini kesmesi ve tarafsız olmasını savunuyorlar.

Sırf bu yüzden ittifak bozulur mu?

Sanmıyorum.

Başkan ifadesi yerine Cumhurbaşkanı tabirini benimseyen Ak Parti’nin, Anayasa değişiklik teklifini riske atmamak için buna da evet demesi büyük ihtimal.

Doğrusu da bu olur.

Eğer Cumhurbaşkanı partililerin değil, cumhurun başı olacaksa, kendisine oy versin vermesin bütün halkı temsil edecekse –ki öyle- simgesel de olsa tarafsız olmasında, partisi ile bağlarını kesmesinde yarar var.

Bu yöntem toplumsal uzlaşmayı da sağlar.

Partili cumhurbaşkanlığında ısrar Yenikapı ruhu ile sağlanan birlik mutabakatına zarar verir ve yeni bir kutuplaşmanın sebebi haline gelir.