Kim demişse demiş! “Dünyada üç güzel ses vardır; para sesi, su sesi, kadın sesi”… Yalnızca böyle mi demiş? Hayır! Devamını da getirmiş: “dünyada üç kötü ses vardır; para şıkırtısı, su şırıltısı, karı dırıltısı...

Kim demişse demiş! 'Dünyada üç güzel ses vardır; para sesi, su sesi, kadın sesi'… Yalnızca böyle mi demiş? Hayır! Devamını da getirmiş: 'dünyada üç kötü ses vardır; para şıkırtısı, su şırıltısı, karı dırıltısı...

Kim ne derse desin sesi ile kulaklarımızı yüzünün sıcaklığı ile de gözlerimizi okşayan paranın asıl işlevi; alışverişlerde değiş-tokuş aracı olmasıdır. İnsanoğlunun fıtratında var olan sahiplenme hırsı ile birleşmediği sürece hangi kalıba girerse girsin, hangi renk ve hangi deseni kendisine seçerse seçsin, paranın yaşantımıza sağladığı kolaylıkları kimse inkar edemez.

Günümüzde para ve eşdeğerleri; malların ve hizmetlerin değişim aracı olarak insanoğluna büyük imkanlar ve kolaylıklar sunmaktadır. Ancak; para, insandaki sahiplenme hırsı ve açlığı ile birleşince hizmetçi rolünden sıyrılır; hükmü altına aldığı insanın efendisi olur. Parayı efendi görenlerin sayısı çoğaldıkça toplumların değer ölçüleri de değişir. Para, işte bu kulvarda değişim aracı rolünü terk eder, amaç olur. Parayı amaç olarak gören insanların oluşturdukları toplumlarda para; şöhrettir, itibardır, büyüklenmedir ve hatta kişiye endeksli asalettir! Pek tabiidir ki, ona ulaşmak için her şeyi mubah görenlerin elinde haksızlıktır, rüşvettir, irtikaptır, baskı ve yaptırım aracıdır. O konuşur gerçekler susar. İrfan sahipleri, ahlaklı ve dürüst kişiler; onun şerrinden el aman der, köşelerine çekilirler. İyilikler, güzellikler onun gücü karşısında kaybolur. Yanlışlar, doğruların yerini alır. Çünkü para efendidir. O, gittikçe devleşen silueti ile purosunun dumanları arkasında iştah ve keyifle insanların her yolu deneyerek kendisine ulaşmak için nasıl cebelleştiklerini seyrederek kıs kıs güler.

Kanunlarımızın kifayetsizliğinden mi, insanlarımızın temayüllerinden midir Türkiye para kulluğunu günümüzde aleni ve dolu dolu yaşamaya başladı! Dikkat edilirse son zamanlarda para, yaşantımızın her dilimine adeta ambargo koydu. Para ile yatar, kalkar olduk. Aklıselim insanlarımızın büyük bir korku, ürküntü ve de tiksinti ile seyrettiği bu hengamede para, hışırtısı ile kulakları sağırlaşanlara, sıcaklığı ile de gözleri kamaşanlara bütün isteklerini kolayca dikte ettiriyor ve onları istediği gibi kullanıyor. Hele de alın terinin itibarı, yönetim tarafından ayaklar altında alınınca bu azgınlık sınır tanımıyor. Öyle ki emeksiz kazancın kirli yemleri ile beslenenlerin, ar damarları çatladığı için her türlü pervasızlıklarını sergilemekten çekinmiyorlar. Türk milletinin ruh yapısına ve yılların imbiğinden süzülüp şekillenen kültürüne taban tabana zıt olan bu durumun özellikle gençlerimizin üzerindeki olumsuzlukları her geçen gün kendisini daha fazla hissettiriyor. Oysa yaradılışının getirdiği erdemler ve İslam'ın ilahi emirlerinin hamuru ile yoğrulu insanımız hiç de bu seviyesizlik, basitlik ve ahlak dışılığın layığı değildir.

Paranın gücünü inkar edemeyiz. Ancak ruhunu şeytana kiraya vermişlerin elinde bu gücün nasıl zalimleştiğini, zulmün aracı olduğunu da bilmem örneklemeye gerek var mı? Bu güce meydanı bırakmamak; onun kirli ve çirkin yüzü ile kanuni ve ahlaki ölçüler içerisinde savaşmak gerekir. Yoksa çöplükten ekmek toplayanların sayıları gün geçtikçe artar, kabarır. Her kabarmanın da mutlaka fiziki bir sonucu vardır.

Paranın rengini her türlü yol ve yöntem kullanarak beyazlaştırmak ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde değerlendirmek zorunludur. Onu, ihtiyaç nispetinde paylaştırmak da sosyal devletin en önde gelen görevi olmalıdır. Çark, emeksiz kazanandan yana değil insanca yaşama savaşı verenlerden yana dönmelidir. Bunu sağlayacak olan da devlettir

İsrafın önüne geçilmediği, tüketime yönelik politikaların teşvik edildiği, tefecinin, vurguncunun, soyguncunun, çökücünün itibar görüp elini kolunu sallayarak gezindiği; milli gelirin adaletsiz dağıtıldığı, vatandaşın enflasyon ile dansa zorlandığı, halkın fakirleştirildiği, tek değer ölçüsü olarak paranın ön plana çıkartıldığı toplumların meydana getirdikleri devletlerin bekası yoktur, olamaz.