Osmanlı Beyrut’ta iyi bir idare ile uzun bir zaman geçirmişti. Ta ki 18. yüzyılda emperyalistler bu coğrafyaya gelinceye dek. Emperyalistler buraya gelince önce azınlıklar arasında çatışmalar başladı.

Osmanlı Beyrut'ta iyi bir idare ile uzun bir zaman geçirmişti. Ta ki 18. yüzyılda emperyalistler bu coğrafyaya gelinceye dek. Emperyalistler buraya gelince önce azınlıklar arasında çatışmalar başladı. Sonrasında azınlıklar ve çoğunluk arasında sıkıntılar oluştu. 'Şark Meselesi'nden dolayı Osmanlı birçok kıtada sorunlarla uğraşıyordu. Artık hantallaşan yapısı da sorunlara hızlı cevap veremiyordu. Batılı devletler de Osmanlı'yı bölmek için planlar yapıyordu. Balkanlardan Afrika'ya geniş bir coğrafyaya hükmeden Osmanlı'nın bazı bölgelere atadığı yanlı idari tercihlerden dolayı bölgedeki sorunlar daha çıkmaza dönüşüyordu. Özellikle bazı valilelerin kendi siyasi çıkarları için işledikleri hatalar bütün Osmanlı'ya mal ediliyordu. Fakat bunun yanı sıra işini çok iyi yapan valilelerde vardı. Suriye valisi Cemal Paşa'nın işlediği hataları tashih etmeye çalışan Hüseyin Kazım Kadri efendi gibi önemli isimler bulunuyordu.

Birinci Cihan Harbi Dönemi'nde Beyrut'ta bulunan Hüseyin Kazım Kadri Efendi, Osmanlı'nın Beyrut'tan ayrılışını 'Meşrutiyetten Cumhuriyete Hatıralarım' adlı kitabında detaylıca yer verir. Yıl 1918... Fransızlar ve İngilizler, Beyrut'u top ateşine tutuyor. Taş üstünde taş bırakmıyor. Köprüleri, evleri ve mühimmat ambarlarını bombalıyor... İşte o günlerde Beyrut'ta bulunan Kadri efendi olayları şöyle anlatır: 'Beyrut'un işgaline şahit oldum. Günlerce evlerimizden çıkmaya korktuk. O sırada Hükümet-i Arabiye-i Haşimiye İlan Edildi ve Cemal Paşa'nın işkencesine uğrayan ve uzun müddet hapiste kalan Şükrü Paşa Eyyubî vali sıfatıyla Beyrut'a geldi. Arap sancağı, enva-ı tezahürat ve merasimle hükümet dairesine çekildi. Cemal Paşa'nın, Âliye Divan-ı Harb'i kararıyla idam ettirdiği adamlar için ihtifaller yapılarak asıldıkları 'Burc' meydanına da 'Sahatü'ş-Şüheda' adı verildi. Fakat Hükümet-i Arabiye, İngilizlerin ve Fransızların vaadlerine rağmen ancak bir hafta payidar oldu. İtilaf devletlerinin askerleri Beyrut'u işgal ettikten sonra, Arap bayrağını indirdiler ve yerine kendi bayraklarını çektiler! Bugünden sonra İstanbul'dan hiçbir haber alamadık. Yalnız Mütareke ilan edildiğini atılan toplardan anladık.

Fakat aylar geçiyor ve İstanbul'a avdetimize imkan görülmüyordu. Benimle temas eden İngiliz merkez kumandanı Miralay Tomson gidişimizini zor olacağını söylüyordu ancak bir hafta sonra Tomson'un beni aradığını söylediler. Kendisini gördüğüm zaman 'maksadınız hasıl oldu. Ellenga vapuru sizleri İstanbul'a götürmek için üç gün sonra Beyrut'a gelecek. Siz de hazır olunuz ve aşyanızı rıhtıma nakl ediniz' demişti. Derhal vatandaşları haberdar ettik ve eşyalarımızı taşımaya başladık. Vapur da geldi yanaştı; kocaman bir transatlantic…

Rıhtımda toplanan eşyayı vapura taşımak bir mesele idi; hamal bulmak ve sonra birçok para vermek lazımdı. Tomson da vapurun o akşam hareket edeceğini ileri sürerek eşyanın hemen vapura naklini istiyordu. Şaşırıp kalmıştık. Bir an için düşünüp çare buldum ve 'ben bu eşyayı iki saat içinde vapura nakl ettiririm, fakat siz hiçbir itiraz etmeyecek ve uzaktan seyirci kalacaksınız' dedim. Tomson güldü ve 'Muhammed'in yeni bir mucizesini mi göstereceksiniz?' cevabıyla mukabele etti. 'Evet! Çok iyi keşfettiniz! Ben de Muhammed'in bir mucizesini size göstermek istiyorum' cevabını verdim. 'Pek iyi, hiçbir itiraz etmem' dedi.

İngiliz ordusunun ahmal ve eskalini taşımak için yüzlerce Mısırlı hamal vardı. Bunların çavuşları olan eli kamçılı bir Arap orada bulunuyordu. Yanına giderek ve bizim Müslüman ve muhacir olduğumuzu bildirdikten sonra eşyamızın vapura nakli için maiyetindeki hamallara emir vermesini rica ettim. Adamcağız derhal avazı çıktığı kadar bağırarak; 'bakınız evlatlar! Amucamız(!) bize ne teklif ediyor. Bu eşyalar şimdi vapura taşınacak; biz de Müslüman kardeşlerimize dinen mecbur ve mükellef olduğumuz yardımı yapacağız!' sözlerini söylemişti ki yüzlerce Mısırlı hamallar bir anda tehacüm ederek eşyamızı iki saata varmadan vapurun ambarına indirdiler. Tomson hayret ve hiddetle bakıyordu. 'İşte Muhammed'in mucizesi!' dedim. Hiçbir cevap vermedi ve oradan çekilip gitti.

Elanga vupuru da tayin edilen saatta hareket etti. Beyrut'ta kaldığım uzun seneler zarfında her sınıf halk ile hüsn-i muaşerette bulunmuştum. Başta müftü olduğu halde memleketin uleması ve ekser eşrafı bizi teşyi için geldiler… Kucaklaştık, ağlaştık… Ve bu tarzda Suriye'den ve Beyrut'tan ebediyen ayrıldık…

İngilizlerden aldığım erzaktan bir hayli tasarruf etmiş ve bunları sattırmıştım; bu sayede bir hayli para toplanmıştı. Gider ayak, Fransız karargahından da beş yüz mısır lirası aldım. Bizim Zamanımızda belediyece bir iane toplanmış ve bundan beş yüz lira kalmıştı. Bu parayı da isteyip aldım ve hepsini yolda vatandaşlara tevzi ettim. Bizi teşyi'e gelenlerle veda ettikten sonra ben de vapura geçtim. Çok yorgun idim. Vapurun Seylanlı kamarotlarına bin müşkilat ile bir banyo hazırlamalarını anlatabildim. Banyoya girdiğim sırada vapur da hareket etmeye başladı. O aralık kapıya bazı zevat (gelip) hemen dışarı çıkmamı istiyorlardı. 'Ne oluyor?' sualime de 'çıkınız, çıkınız, neler göreceksiniz?' diyorlardı. Şöyle böyle giyinip güverteye çıktığım vakit, eşyamızı vapura taşıyan Mısırlı hamallarla Beyrutlu binlerce adamların rıhtım üzerinde saflar teşkil edip ve bir bayrak açıp 'Allahu yansuru'l İslam' (Allah İslam'ı muzaffer edecek) diye bağırdıklarını ve bizimkilerin de vapurdan mukabele ettiklerini gördüğüm zaman bila-ihtiyar gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Orada hazır bulunan İngiliz ve Fransız zabitleri put gibi hareketsiz durmakta ve bu heyecanı ve tezahüratı hayretlerle görmekte idiler. Miralay Tomson 'Muhammed'in yeni bir mucizesini' daha görmüştü. Bu hal, din-i Muhammedî'nin vücut vermiş ve asırlardan beri idameye muvaffak olmuş olduğu 'uhuvvet-i diniye'ye ait bir tezahür ve galeyan idi. Bu rabıtayı kırmak ve 'cihet-i camia-yı İslamiye'yi ortadan kaldırmak isteyen kafirlere lanet etsin!'

Hüseyin Kazım Kadri efendinin naklettiği o günkü hissiyat, acaba bütün ağırlığıyla duruyor mu, durmuyor mu? Bu suale vereceğimiz cevap üzerinden bugün bu coğrafyaya baktığımızda gördüğümüz manzara bizi yeni sorulara ve cevaplara götürmeye devam ediyor. Tarih sürprizlerle, hayal kırıklıklarıyla ama bazen de umulmayan geri dönüşlerle kaimdir.