Osmanlı’da ve Türkiye’de Ermeni sorunu - 2

Yukarıda ifade edilen dört ana akstan ikisi günümüzde devam eden hayati mesele olarak varlığını sürdürmektedir. Bunlar sözde Ermeni soykırım” iddiaları ile Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında söz konusu olan, Türkiye’nin geleceğini ve çıkarlarını zedeleyen, Orta Asya Tür Cumhuriyetleri ile ilişkilerini adeta bir hançer gibi kesen “Dağlık Karabağ sorunu”, İşgal sorunu ve Nahçıvan Özerk Bölgesinin bağlı bulunduğu Azerbaycan ana topraklarına bağının bulunmaması sorunudur. Azerbaycan ile Nahçıvan arası kara bağlantısı, İran sınırına kadar bir hançer gibi ilerleyen Ermenistan toprakları tarafından kesilmiş durumdadır.

1877,1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra imzalanan Berlin Anlaşmasında ilk defa, bir uluslar arası bir belgede Ermeni Halkının haklarından bahsedilmiş ve Ermeni sorunu uluslar arası bir sorun olmuştur. Bundan sonra Rusya, Kafkasya ve Ermeniler üzerinden sıcak denizlere inme hayalini gerçekleştirmek için bölgedeki Ermenileri Osmanlıya karşı kışkırtmaya, teşkilatlandırmaya başladı. Sadece Rusya mı? Tabi ki değil. 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başlarında Doğu Anadolu bölgesinde ve Ermeni vatandaşların yoğun yaşadığı bölgelerde nerdeyse bütün illere sefaret açan İngiliz, Alman, Fransız, Amerikan Konsolosları askerdi. Bu bölgelerin demografik, siyasi, ekonomik, kültürel yapıları ile ilgili çalışma yapmak, bilgi toplamak ve sistematik olarak ülkelerine rapor etmekle görevlendirilmişlerdi. Aynı zamanda ortalıkta cirit atan bu memur görünümlü ajanlar Ermeni halkını Devlete isyan etmeye teşvik ediyor, teşkilatlandırıyor, planlama yapıyor ve söz konusu halk içinden çok iyi propagandacı ve komitacı yetiştiriyorlardı.

İslam Medeniyetinde ve Osmanlı tarihinde sömürgecilik ve soykırım söz konusu olmamasına rağmen, Ermenilerin 1915’te Türkler tarafından soykırıma uğratıldığını belirten Batılı devletlere baktığımızda ise faklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Coğrafi keşiflerden sonra Avrupalılar(İngilizler, Fransızlar, Hollanda, İspanyollar..) işgal ettikleri, sömürgeleştirdikleri Afrika’da halkı açlığa ve sefalete sürüklemiş, köle ticareti yapmış, fabrikalarda karın tokluğuna siyahi insanları 15,16 saat çalıştırmışlardır. Amerika, Anglo-Saksonlar yerli halkı-Kızıl Derilileri yok etmişler, kıyım yapmışlar ve yurtlarını yurt edinmek gibi aşağı bir sıfatın altına imza atmışlardır. Zencileri yüzyıllar boyunca insan olarak tanımamakla birlikte, ancak 1960’lı yıllarda haklarını iade etmeye, seçme hakkını tanıyabilmişlerdir. Fransa Cezayirde bağımsızlık mücadelesi veren halkı sindirmek amacıyla 1954-1962 arasında 1,5 milyondan fazla Müslüman Cezayirliyi hunharca katletti, burada soykırım uyguladı. 2. Dünya Savaşında Nazi Almanya’sı 6 milyon Yahudi’yi fırınlarda katletti. 1992-1995 yılları arasında Bosna’da yaklaşık 300 bin Müslüman Boşnak Dünyanı gözü önünde ,Avrupa’nın göbeğinde Sırplar tarafından sistematik bir şekilde katledildi. Ruanda’da 1994’te Fransa destekli Hutu hükümeti, Hutu Kabilesi tarafından 100 gün içinde 800 bin Tutsi kabilesi üyelerinin katledilmesine Fransa sadece seyirci kalmıştır. Soykırım konusunda Batı’nın eline Dünyada su dökebilecek kimse yoktur. Demokrasi ve İnsan hakları nutukları kuru ve sahte bir söylemden öteye geçemeyecektir.

KAYNAKÇA

  • Ermeni Araştırmaları Enstitüsü.
  • Diplomat Atlas.