Osmanlı padişahları bayram namazını Ayasofya’da kılar en büyük bayramlaşma Topkapı Sarayında yapılırdı.

Osmanlı padişahları bayram namazını Ayasofya’da kılar en büyük bayramlaşma Topkapı Sarayında yapılırdı. Müslümanların Medine’ye göç etmesi ile başlayan bayram geleneği Osmanlılar tarafından da devam ettirilmiştir. Ramazan bayramına “İyd-i Said-i Fıtr” Kurban bayramına ise “İyd-i Said-i Adha” denirdi. Ramazan bayramının tespiti hilalin gözlenmesine bağlı olarak hilal görülünce Şevval ayının girmesi çerçevesinde Ramazanın son günü 29 veya 30 ‘unda top atılarak sabahının bayram olduğu ilan edilirdi. Hilal görünmediği zaman bayram günün tespitine “tekmil-i selasin” denilirdi. Arefe günün den itibaren ramazan bayramının üçüncü günü Kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazı sonuna kadar top atılırdı.
Padişahların bayramlaşma törenleri teşrifat kalemince düzenlenir ve ilgili kişiler protokol kurallarına göre davet edilirdi. Padişah bayram sabahı namazını Hırka-i Saadet Dairesinde kıldıktan sonra orada ön tarafa tahta oturarak burada bulunan hocalar dualar okuyup, görevliler hediyeleri dağıtırlardı. Mehter çalmaya başlayınca hep bir ağızdan “ bu gibi günlere yetişmek her zaman müyesser ola” diye bağırırlar ve dua ederlerdi.
Osmanlı padişahı ile bayramlaşmaya haiz olanlar kanunnamede belirlenmişti. Bunlar Ayasofya’da namazı kıldıktan sonra saraya gidip divan-ı hümayunda toplanırlardı. Arz odasında tören gerçekleşip, Padişahı karşılayan “Nakibül eşraf” dua ederdi. Tören esnasında kimin nerede bulunacağı belliydi. Padişah tahta oturduktan sonra devlet adamları rütbelerine göre sağ taraftan gelerek padişahın eteğini öperlerdi.
Törenin bitiminden sonra Padişah bayram namazı için Has odasına geçerek üstünü değiştirir ve sonra özel olarak süslenmiş atına binerek Babü’s-sade kapısı önünde bekleyen devlet ricali ile beraber önceden planlanan camiye gidilirdi. Bu cami genellikle Ayasofya camisi idi. Bayram namazı için yapılan bu gidiş ve dönüş törenine “ bayram alayı” adı verilirdi. Bayramın ikinci günü Topkapı sarayında bulunan Gülhane Köşkünde bayram tebriki için gelen Kaymakam, Şeyhülislam Kaptan paşa gibi devlet ricali gelip bayram tebriki için tören düzenlenirdi. Bayramın üçüncü günü padişahlar eski sarayda cirit oyunu seyrederlerdi.
Kurban Bayramı'nda padişaha mahsus “ Saya Ocağı” adı verilen özel koçlar beslenir ve taşınırdı. Kurban Bayramı'nda padişah için 9 baş hayvan kesilirdi. Bunların ikisi arife günü akşamı Topkapı Sarayı'nda kesilip adandığı medreseye gönderilirdi. Diğer yedisi ise bayramın birinci günü sabahı, hünkarın merasimden saraya dönüşünde binek taşı önünde arabadan inişlerinde merasim ile kesilirdi. Bunun dışında padişah Harem de kesilecek kurbanlık için tahsisat ayırarak Surre Allayı ile Haç Emiri bu görevi yerine getirir idi.
Bayramdan önce subaylara ve memurları birer maaş ikramiye dağıtılırdı. Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye ve Fatih gibi büyük camilerde ulemaya kürk bahası veya iftariye adı altında hediyeler dağıtılırdı. Cezasının üçte ikisini çekmiş mahkumların bir kısmı bayram vesilesiyle affedilirdi. Bayramlarda askere şeker, kuzu eti, helva ve salata verilirdi.
Zaptiyeye ise birer adet fes ve püskül verilir veya bedeli ödenirdi. Bayramın birinci günü hapishanelerdeki mahkumlara da helva dağıtılırdı.

Sıradan Halk eğer 80 gram altın sahibi ise mutlaka kurban keserdi. Nitekim Anadolu ve Rumeli'deki koyun yetiştirilen bölgelerden Dersaadet'e 1791'de 60 bin, 1811'de 116 bin, 1820'de 179 bin, 1823'te 105 bin, 1825'te 75 bin, 1826'da 127 bin ve 1827'de 94 bin 700 adet koyun getirilmişti. Halk bayramlarını coşku içinde kutlarlardı. Yaşlı , büyük ve hasta ve kabir ziyaretleri gerçekleştirilip, kadın erkek, çocuk çoluk hep beraber bayram coşkusunu yaşarlardı. 1678 de İstanbul’u ziyaret eden Hollandalı Cornelius de Bruyn, Bayramlarda kadınların rahatça sokağa çıkabildiğini ve her tarafta binlerce kadının görüne bildiğinin altını çizer. Özellikle bayramlarda şehirlerde büyük şenlikler yapılıp, kurulan sokak salıncaklarında kadın ve erkekler sallanırlardı. Bayramlarda kadınların gezmesinden rahatsız olmasına dönük şikayetler üzerine 1765 de III. Mustafa bunda dönük yasaklar getirmiş ise de daha sonra bu yasak kalkmıştır.
Bayram boyunca caddelerde, mahallelerde bir sürü “Arife Çiçeği” yani çocuklar olurdu. Çocuklara “Arife Çiçekleri” denilmesinin nedeni bayram gününü bekle(ye)meden Arife gününden bayramlık kıyafetlerini giyip dışarı çıkmalarıdır. Kesilen kurbanların birçoğu ilim talebelerinin istifade etmesi için medreselere dağıtılırdı. Kalan diğer kısımları da dul ve kimsesiz kadınlara, bekçilere, tulumbacılara ve diğer ihtiyaç sahibi kimselere dağıtılırdı. Evlerde ikram olarak ta Turunç reçeli ve tatlılar ikram edilirdi.
Son söz olarak bütün okuyucularımın kurban bayramını tebrik ederim.