Osmanlı Devlet'inde Tekstil Sanayisi çok önemli bir yer
tutmaktadır. Bunun ile beraber geçmişten günümüze de epey etkileri
vardır. Genel olarak Osmanlıda Tekstile baktığımız da çok önem
verilen ve önemli bir yer tutan sanayi dalı olduğunu
görmekteyiz.
“Rize şehrinde, dokumacılar, her zaman, yüksek kaliteli dokumaların
üretimine yönelmişler, hatta 1855 Paris dünya Fuarı’nda Rize
kumaşları, birincilik ödülü almıştı. Ayaklı tezgâhlarda üretilen
kumaşlar çeşitli kalitelerde çıkıyordu ve her biri beş topluk
birimler halinde satılıyordu. Rize de üretilen 40 farklı tür kumaş
vardı ve ‘altınbaş’ adı verilen en kaliteli dokuma, şehirde dokunan
en ucuz kumaşların 17 katı fiyata satılıyordu…”
Maraş şehrinde, 1850’lerin sonlarına doğru dokumacılar, yalnızca
pamuk veya yün, kaba, çizgili bir tür kumaş üretiminde
yoğunlaşmışlardı. 300 tezgâhta, büyük çoğunluğu Müslüman 1.000 tane
“zanaatkâr”, ucuz ve sağlam bu kumaş üretiyordu, böylece şehir
“bölgede şöhret kazanmıştı”. Bu tarihten bir süre önce, Manchester
ipliği kullanmaya başlamışlar, elle eğirilen yöre ipliği
kullanımını neredeyse tamamen bırakmışlardı, bundan dolayı yöredeki
üreticiler de pamuk yetiştirmekten vazgeçmişti. 20. Yüzyıl
başlarında, Maraşlı dokumacılar, yılda, 292.000 kg ithal
kırmızı-beyaz iplik ile yörede eğirilmiş 46.000 kg ipliği
kullanıyorlardı. Aktif tezgâh sayısı, 1850’lerden itibaren son
derece hızlı bir şekilde, beş-yedi kat artmış, 1907 yılında 2.000’e
ulaşmıştı. Antep’in uluslararası ihracatı 18. Yüzyıl sonlarında
sona ermişti, ama şehrin tekstil sektörü önemini kaybetmemiş, artık
Osmanlı pazarına yönelmişti. 1850’lerin sonlarına doğru, çok sayıda
Antepli, dokumacılık, kumaş boyama ve deri tabaklamaları
yapıyordu.
19. yüzyıl sonlarında, çeşitli faaliyet yerlerinde ipekçilik
kolunda çok sayıda kişi istihdam ediliyordu. Bursa yöresinde, 1900
yılı dolaylarında, 150.000 kişi, tam zamanlı veya yarı zamanlı
olarak bu sektörde çalışıyordu; Lübnan bölgesinde de, sektör, aşağı
yukarı aynı sayıda kişiyi istihdam ediyordu. Bu sayılara, Halep ve
Diyarbakır’da ipekli kumaş üreten dokumacıları, ayrıca Edirne,
Selanik ve başka bölgelerde iplik eğirenleri ilave etmeliyiz.
Toplam olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda 400.000’den fazla kişi bu
sektörde çalışıyordu. Ne var ki, ipekçilik sektörünün önemi,
yalnızca çalışan sayısında değildir.
19. Yüzyılda sektörün geçirdiği evrim, Osmanlı imalatçılığının
canlılığı ve Batı ekonomileri ile Ortadoğu ekonomilerinin
etkileşimi hakkında bize pek çok şey öğretmektedir.
Dokumacıların yeni koşullara ayak uydurma gücü ve dirençliliği ile
Osmanlı ipekli kumaş üretiminin 19. Yüzyıldaki genişlemesi, Osmanlı
imalatçılığının can çekiştiğine ilişkin kabullerin temelsizligini
çok iyi ortaya koymaktadır. İpek iplik üretim kolunun öyküsü de,
Osmanlı imalatçıların uluslararası ihracat pazarlarında hangi
koşullar altında rekabet ettiğine çok iyi bir örnektir.
Birbirlerinden çok uzak yerlerde birkaç tane fabrika vardı. İlk
özel iplik fabrikası muhtemelen Harput’takiydi: Bu fabrika, daha
1864’te faaliyetteydi. Burada Avrupa makineleriyle pamuk ipliği
(ayrıca ipek kumaş ve pamuklu dokumalar) üretiliyordu ve bu iplik
bir hayli rağbet görüyordu. Makine ekipmanıyla ilgili sorunlar
üretim yapılmasını güçleştirirse de, bu fabrika dönemin sonuna
kadar pamuk ipliği üretimini sürdürdü.
Çok sonraları, 1899 yılında, devlet Sivas veya Ankara yöresinde,
buhar veya su gücüyle işletilecek bir iplik fabrikası kurulması
için imtiyaz verdi. Elâzığ’da 1903 yılı civarında kurulmuş,
başarıyla üretimini sürdüren bir fabrika ve Gelibolu’da 1913’ten
önce bir tarihte kurulmuş bir başka fabrika vardı. Bir Müslüman,
Manisa’nın ilk iplik fabrikasını 1910’da kurmuştu; 1911 yılında bir
İngiliz vatandaşı Manisa’da bir başkasını açtı.
Makine İle İplik Üretimi
İstanbul,18. yüzyıldan beri İzmir’de oturan bir İngiliz-Fransız
ailesi, İstanbul’da Yedikule’de bir iplik fabrikası kurmuştu. Aile
mensupları, fabrika kurma imtiyazını 1886’da almışlar, yaklaşık iki
yıl sonra da fabrika açılmıştı. Fabrika, ucuz emek ve imparatorluk
içi ticaretten alınan vergilerden muafiyeti sayesinde, iş hayatına
parlak bir giriş yaptı. 1890 yılında, fabrikada eğirilen iplik
miktarı yaklaşık 1,1 milyon kg.’dı (240.000paket) ve 1897 yılına
gelindiğinde, bu fabrikada üretilen düşük kalite iplikler İngiliz
ürünleriyle rekabet edebiliyordu. Fabrikadaki 9.000 çıkrık, Osmanlı
tüketicilerinin taleplerini karşılamak üzere, genellikle 3-8
numara, bazen 2-14 numara iplik üretiyordu. Fabrika, Bulgaristan,
Mısır, Hindistan, hatta ABD’de önemli ihracat pazarları buldu. Bir
süre, Osmanlı Devleti’ne ait basmahanenin iplik ihtiyacının büyük
kısmını karşıladı. Mayıs 1900’de, fabrika, haftada yalnızca iki gün
çalışıyordu. 1901 yılında ise, üretim patlaması yaşandı, 2,2milyon
kg. (7 milyon kuruşluk 500.000 paket) rekor düzeyine ulaşıldı.
İzmir
İzmir’de bir Fransız ailesi, 1892 yılında buhar gücüyle çalışan bir
iplik fabrikası kurdu: Couinery et fils. Bu fabrikanın üretimi
iplik ithalatını derhal azalttı. 1901 yılında, 8.000 çıkrıkta yılda
bir milyon kg. yerel pamuk işleyen fabrika, İzmir hinterlantlında
ve Ege Adaları’nda 8-14 numara iplik satıyordu. Bu tarihte, 8-10
numara İtalyan ipliklerine ciddi bir rakip haline gelmişti. 1900
yılında fabrikanın iplik ihracatı 307.000 kg. düzeyindeydi… Bir
Belçika anonim şirketi 1903 yılında firmayı satın aldı. Birkaç yıl
sonra ürettiği ipliğin bir kısmını özel düşük bir gümrük vergisi
ödeyerek Bulgaristan’a ihraç etmeye başladı… İzmir’de ikinci bir
iplik fabrikasının kurulduğu 1912 yılında, üretimi on yıl öncesine
göre yüzde 20-40 arasında artmıştı. Birinci Dünya Savaşı başladığı
zaman, iki fabrikada toplam 28.000 çıkrık çalışıyordu
Adana bölgesi
Adana bölgesi, büyük bir işgücü sıkıntısı yaşamasına rağmen,
Osmanlı İmparatorluğu’nda fabrika ipliği üretiminde ikinci sıraya
yükselmişti. Birinci Dünya Savaşı çıktığı sırada Mısır’dan sonra
Ortadoğu’nun en çok pamuk üreten bölgesinin ortasında büyük bir
sanayi kompleksi bulunuyordu… Yalnız Adana’da 600, Tarsus’ta ise
300 çırçır makinesi vardı… 60 çırçır makinesi sahibi olan Mavrumati
ailesi, daha 1878 yılında ilk iplik eğirme fabrikasını kurmuştu.
Tarsus’taki fabrika su gücüyle çalışıyor, 2.700 çıkrıkta 4-18
numara iplik üretiliyordu. 1890’larin ilk yarısında fabrika, yılda
yaklaşık bir milyon kg. iplik üretti. 1900 yılına gelindiğinde,
Tripani kardeşler, buhar gücüyle çalışan ikinci bir fabrikayı
Adana’da kurdular. İki fabrika, günde toplam 8.100 kg. civarında
iplik üretiyordu. Bölgenin Mersin’den deniz yoluyla ihraç ettiği
iplik, o sırada 3,5 milyon kuruş dizeyindeydi.
Ayrıca, kervanlar, Anadolu’nun iğlerine aşağı yukarı ayni miktarda
iplik taşıyorlardı. İki fabrika da giderek üretimlerini arttırdı ve
1902 yılında, 1.000 balya gibi çok büyük miktarda yerel pamuk
işlemelerine rağmen, siparişleri karşılayamıyorlardı. Ama 1903
yılında Avrupa’da yaşanan pamuk sıkıntısı yüzünden, fiyatları iki
katına çıkan bölge pamuğu Batı’ya ihraç ediliyordu. Fabrikalar
üretimi kıstı, düzenli istihdam edilen işgücü yarıya indirildi.
1907 yılına gelindiğinde, piyasalar yeniden canlanmıştı. Bu sırada
bölgede artık üç tane iplik fabrikası bulunuyordu. Yeni fabrikayı,
yine Adana’da, Cosma Simyonoglu almıştı. Fabrikada 3500 çıkrık
vardı. Üç fabrikadaki toplam çıkrık sayısı 16.000’di. Yıllık üretim
kapasitesi ise yaklaşık 1,6 milyon kg. iplik düzeyine ulaşmıştı.
Mısırlı bir Müslüman olan Rasim Dokur, 1901′ de Tarsus’ta yeni bir
iplik fabrikası kurdu; bu fabrikada üç yıl sonra 10.800 tane çıkrık
bulunuyordu.”
Adana’daki bir fabrika çıkrık sayını 10.000’e çıkardı, 12 saatlik
işgününde yaklaşık 4.000 kg. (800-1000 paket) 10-12 numara iplik
üretiyordu.
1914 yılında, Tarsus ve Adana’daki iplik ve dokuma fabrikalarında
toplam 42.000 çıkrık vardı, bu çıkrıklar 10.000 balya yerel pamuk
kullanmıştı. 20 numaraya kadar iplik üretiliyordu ama ağırlık 0-14
numaralara verilmişti. Sektörde canlılık yaşandığı yıllarda dört
fabrika, bölgede üretilen pamuğun yüzde 40’ını tüketiyor ve günde
72.000 kg. iplik üretiliyordu. Buda, 1900 yılında bölgedeki iki
fabrikanın yaptığı üretimin dokuz katı demekti. Ama fabrikalar,
kendi bölgelerinde bile rekabette zorlanıyordu. Çünkü bölgedeki el
tezgâhlarında peşkir ve çarşaf üretilirken, “hem yerli, hem de
yabancı iplikler, özellikle İtalyan iplikleri” kullanılıyordu.
Fabrikalar, gerçi Trablusgarp Savaşı’ndan ve İtalya’yla ticari
ilişkilerin geçici olarak kopmasından karlı çıktılar ama İtalyan
rekabeti daha fazla büyümelerini engelledi.
Osmanlı devletinin kurulusundan Fatih dönemine kadar, Türk giyimine
ait yeterli ve güvenilir bilgiler bulunmamaktadır. Fatih döneminden
sonraki Türk giyimi hakkındaki bilgiler ise yabancı ressam ve
gezginlerin eserleriyle, Türk ressamlarının minyatürlerinden
öğrenilmektedir. Fatih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra sarayda
gelisen “ölen sultanların giysilerini bohçalayarak saklama
geleneği” Osmanlı Dönemi giysilerini 15. yüzyılda olusan kısa bir
bosluktan sonra 16. yüzyıldan 20. yüzyıl baslarına kadar kopmadan
izlememize olanak sağlamaktadır. Osmanlı giyim kusamının temelleri
ikibin yıldan eskiye, Orta Asya giyim kültürüne uzanmaktadır.
Yaklaşık altı yüzyıl, Osmanlı kıyafetleri, kesim özellikleri
açısından benzer şekilde devam etmiş, 19. yüzyıldan itibaren köklü
değisikliğe uğramıstır. 19. yüzyıl basında erkek kıyafetleri,
yüzyılın ortasından sonra kadın kıyafetleri Avrupa modası etkisiyle
tamamen değişmiştir. Osmanlı giyiminde yüzyıllarca şalvar, iç
gömleği, entari, kaftan ve hırkalar kullanılmıştır. Kaftan ve
entariler yüzyıllarca birlikte giyilmişlerdir. Entariler içte
kalmakta, kaftanlar entarilerin üstüne giyilmektedir.
Kaynak: Prof. Donald Quataert, “Ottoman Manufacturingin the Age of
the Industrial Revolution “Sanayi Devrimi Çağında Osmanlı İmalat
Sektörü”, 1993 Cambridge University Press