ORTANIN SOLU

Ciddi bir ucubelik dışında hiçbir anlam ve esprisi olmayan bu kavram ne siyasi, ne sosyolojik ve ne de ideolojik herhangi bir temele de yaslanmamaktadır. Daha açık ve yalın şekilde ifade edecek olursak eğer, bir tükenmişlik sendromunun da aleni itirafı niteliği taşımaktadır. Tıpkı son yıllar da tedavüle sürülen ılımlı İslam projesinin 1960 lı yıllar da piyasaya sürülmüş sol projeksiyonudur.

Özellikle İşçi partisinin katı ideolojik yaklaşımının hiçbir iltifat görmemesi sonucun da, özellikle de Bülent Ecevit sonrası yontulmuş, kırkılmış ve yumuşatılmış haline bu ismi vererek daha şirin ve sempatik görüntü verme zavallılığından başka bir anlamı da yoktur.

Türkiye sosyolojisi, sol siyaset ve ideolojiye imkân, ihtimal ve prim verir bir dokuya sahip değildi. Yapılan bütün girişimler sonuçsuz ve girilen bütün seçimler %3’ü geçmiyordu. Sol, saha ve sempati bulamıyor ve kısır döngüsünden bir türlü çıkamıyordu.

Bir başka ifadeyle her ne kadar bu toplumun dokusu ile uyuşmuyor olsa da, kendi içerisinde de çağa ve gereksinimlerine hitap eden bir siyasette üretemiyordu. Kalıplaşmış birkaç cümle, sloganlaştırılmış birkaç duygu sömürüsü, pratize olması mümkün olmayan birkaç hayal piyasaya sürülmüş ve bunların da halktan teveccüh göreceği yanılgısı büyük bir fiyasko ile sonuçlanmıştı.

Giderek daha da küçülen, yalnızlaşan ve marjinal bir örgüte doğru evrilmeye başlayan bu ideoloji, kendisini revize etme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldı. İşte tam bu nokta da ise ‘’ ortanın solu ‘’ gibi kısır ve kadük bir söylem Türk siyasi hayatına girdi.

Sadece bu kavramdan hareketle, Türkiye de sol partinin olmadığını söylesek hem yeri ve hem de abartı etmemiş oluruz. Kısır birkaç girişimi devre dışı bırakacak olursak eğer, Türkiye de hiçbir zaman sol bir parti olmamış, kurulmamış ve fiili bir hayatta sürmemiştir.

Ucuz, çarpık ve sahicilikten uzak kimi imitasyon çalışma ve söylemler de zaten istenilen ve beklenilen iltifatı görememiş ve ölü bir doğum gerçekleşmişti. Bülent Ecevit ile birlikte yumuşayan ve değişen dil, kendisine alan açmaya ve hayat bulmaya başlamıştır. Yavaş yavaş kısmi bir alan sahibi olmaya başlayan ortanın solu hareketi, kendi içerisinde hızlı, farklı ve bambaşka mecralara savrulurken, bu büyük değişimin adını da inatla ‘’ sol ‘’ diye takdim etme çelişkisinden de kurtulamamıştır.

Ortaya bambaşka bir siyaset anlayışı çıkmıştır. Sol siyaset ile bağını tamamen koparmış ve sadece tabelasın da sol kavramının yazıyor olması ile kendisini teselli eden ortanın solu, sol siyasetin ne anlama geldiğini bilen bir avuç sol görüşlü kitlenin de ciddi hedef tahtası olmuştur.

Dünyanın, kapitalist sosyolojik değişim ve dönüşümü, ortanın solunu da önüne katmış ve payına düşenden fazlasını onların da hanesine eklemişti. Artık orta yerde ne sol vardı ne solcu kalmıştı. Zaten ne solun ve ne de ortanın solu denilen ideolojinin toplumlara verebilecek reel herhangi bir teorisi olmamasının yanı sıra, demode ve sloganik olmanın da dışına çıkamaması, beklenen sonun hızlanmasında önemli etken oldu.

İdeolojisinin ana aksından kopmuş, gerçeklik ile alakası olmayan ortanın solu da, zaman içerisinde miadını doldurmaya ve hepten kapitalist Dünyanın kendisine dayattığı kodlar üzerinden şekil almaya başlamıştır.

Doksanların ortasından sonra tamamen değişen, tabelasın da ki sol kavramının yazıyor olması da dalga geçmelere malzeme olan bu siyaset, son nefesini vermeye başlamıştır. İki binli yılların ortalarına geldiğimiz de ise bu değişim ve dönüşüm daha bir uç noktalara savrulmuş ve muhafazakâr bir yöne doğru keskin bir evrilme sürecine girmiştir.

Türkiye sosyolojisi ile doku uyuşmazlığı yaşayan sol, hem kendi içerisinde yeni Dünyaya vaat ettiği bir şey olmamasının yanı sıra ve hem de geçen süreç içerisinde bambaşka bir siyaset üretememesi sonucunda, taklitçi bir siyaset anlayışına doğru hızlıca dönüş göstermiştir.

Gelinen nokta da CHP ile sol siyaseti özdeş kılan, CHP siyasetini sol ve ya solun ortası diye nitelendirenler, CHP’nin artık muhafazakâr bir parti olduğu gerçekliğini kabul etmeniz de pek uzak değildir.

Sizce, solun değişim ve dönüşümü burada biter mi!?