“ONE MINUTE” İNTİKAMI

Her şey 2009 Ocak’ında Davos’ta o sırada Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Peres’den masum Filistinli çocukların kanının hesabını sormasıyla başladı.

“One Minute” diye siyasi tarihte yerini alan bu çıkış, yalnızca Türk-İsrail ilişkilerini etkilemekle kalmadı, yansımaları bugüne kadar uzanan bölgemizdeki gelişmelere de damgasını vurdu.

Erdoğan’ın bu çıkışı başta Filistin olmak üzere tüm Ortadoğu’da halkın uyanmasını sağlayan bir kıvılcım gibiydi.

Diktatörlüklerin ya da göstermelik cumhuriyet yönetimlerinin sindirdiği halk “One Minute”ten sonra varlığını hissettirdi.

Erdoğan sempatisi sokaklara taşmıştı.

Ortadoğu’da Erdoğan bir dünya lideri olarak görülmeye başlamıştı.

“One Minute”ün Suriye’deki yansımalarını, Davos çıkışının hemen ardından 2009 Şubat başında bizzat müşahede etmiştik.

Suriye gibi sözde cumhuriyet olmakla birlikte aslında Baas diktatörlüğünün egemen olduğu ülkede halk Esat’a rağmen “Erdoğan” sloganları atmaya başlamıştı.

Şam caddelerinde Erdoğan lehine pankartlar asılıyordu.

Bu durumu dönemin Suriye Enformasyon Bakanı Muhsin Bilal’e sormuştuk.

Bilal, “One Minute”ten sonra Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünün arttığına değinirken Erdoğan’ın tutumunun Filistin konusunda bazı Arap ülkelerinin liderlerine ders olması gerektiğini söylemiş, bu durumun bazılarını rahatsız edeceği öngörüsünde bulunmuştu.

Çok geçmedi, Suriye’de iç karışıklıklar başladı.

O görüşmeden kısa bir süre sonra Esat’ın hışmına uğrayarak bakanlıktan azledilen tecrübeli siyasetçi Muhsin Bilal haklı çıkmıştı.

Erdoğan’ın çıkışı, Arap ülkelerinde halkın uyanışına sebep olurken liderleri de rahatsız etmişti.

Koltuklarını kaybetme korkusu sarmıştı diktatörleri.

Bu uyanış, yaklaşık bir yıl sonra Tunus’tan başlayan “Arap Baharı” diye adlandırılan halk hareketlerine dönüşmüştü.

Kıvılcım, Mısır’a, Libya’ya, Suriye’ye, Yemen’e, Bahreyn’e sıçramış, diktatörlükler devrilmişti.

Ancak Ortadoğu’da demokrasi “üst akıl”ın işine gelmiyordu.

Mısır’da halk iradesi hiçe sayılarak yeniden güdümlü bir rejim oluşturuldu.

Suriye yangına terkedildi.

İsrail-ABD ittifakı, kendi dümen sularında yönetimler istiyorlardı Ortadoğu’da…

O yüzden yandaşlarına kol kanat gerdiler, desteklediler.

Katar gibi söz dinlemeyenleri de ambargolarla te’dibe kalkıştılar.

Yaklaşık bir yıl önce 15 Temmuz’da Erdoğan’a “One Minute”ün faturasını kesmeye çalıştıkları gibi.

Gezi’de prova ettikleri, 15 Temmuz’da sahneye koydukları oyundaki başarısızlığı hâlâ sindirebilmiş değiller.

Askeri darbe ile yapamadıklarını ekonomik darbe ile gerçekleştirmeyi deniyorlar.

Yüzde 5’lik büyümeyi görünce şaşakalıyorlar.

Ama bir türlü de pes etmiyorlar.

Katar üzerinden Türkiye’yi de ekonomik kıskaca alma derdindeler.

Türkiye ise Müslüman ülkeleri birbirine düşürme oyununu bozmaya çalışıyor.

Bir yandan Katar’a destek verirken diğer yandan Suudi bloğu ile ilişkileri bozmamaya özen gösteriyor.

Katar’daki üssün bu krizden bağımsız olduğu yolundaki açıklamalar bir iyi niyet göstergesi.

Erdoğan’ın diplomatik temasları da…

Kolay kolay “dünya lideri” olunmuyor.

“One Minute” bedeli ödetilmeye çalışılırken sağduyuyu ihmal etmeden dik durabilmek her babayiğidin harcı değil.