İSTANBUL’DA yaşamanın insana yüklediği bazı ödevler vardır. Bundan kaçılmaz. Kaçılamaz. Yoksa insan üzerinde yürüdüğü toprağın hakkını vermemiş olur. Yanından geçtiği tarihi yapının ondan selam alacağı olur.

İSTANBUL'DA yaşamanın insana yüklediği bazı ödevler vardır.

Bundan kaçılmaz.

Kaçılamaz.

Yoksa insan üzerinde yürüdüğü toprağın hakkını vermemiş olur.

Yanından geçtiği tarihi yapının ondan selam alacağı olur.

Muhabbet alacağı doğar.

Borçlandırır kişiyi.

Bu sebeple İstanbul'da yaşamak bir gönül dikkati gerektirir.

Ruh diriliği lazım gelir.

İSTANBUL iki günlü bir şehirdir.

Dün ve bugün birlikte yaşanır.

Biri diğerinden kopamaz.

Koparsa tek kanatlı kuş gibi menzil alamaz.

Yürüyüp geçtiğiniz sokak size düne ait bazı hakikatleri fısıldar.

Bu ehil olan kulaklara verilen bir sırdır aynı zamanda.

ÖNDEN gidenler size seslenir.

Huu derler.

Ünlerler.

Kulak kabartmak gerekir.

Bazen bir selam ile hürmetle geçilir yanından edeple, bazen de bir duvar dibine çökülür o tarihi yapının bugün mahzun bırakılmış olmasına birlikte ağlanır.

Demem o ki, İstanbul'da geçmiş ve hal beraber idrak edilir.

İşte o zaman şehir dile gelir.

BU toprakların bizlere manen tapulu olmasının bazı işaretleri vardır.

Bunlar minarelerdeki Ezan-ı Muhammedî, burçlarımızda dalgalanan bayrak ve türbelerinde iman nöbeti tutun evliyalardır.

Onlar Ümmet-i Muhammed'in manevi kulaklarına hayat ve hakikatin sırrını fısıldayıp duruyorlar. Bizler bu maddi hayatta yaşadığımızı zannederken onları her ziyaretimizde aslında diriliğin ne ve nasıl olduğunu yüreklerimize ifşa ediyorlar.

Bizler ölülerini de diriden sayan bir milletiz.

VELİ türbelerinde sırlanmış yücelere ölü muamelesi yapmanın kendimizi ölü saymak olduğunu biliriz. Bizler nefis yönünden diri iken onlar bu yönlerini ifna etmiş manevi yaşamın zirvesinde kendilerini gelenlere manevi neşeler ve ibretler sunup dururlar.

İşte sebeple bayram seyran demeden yanlarına gider nefesleniriz.

İbret alırız.

Yüce Rabbimizin dinine yapmış oldukları hizmetleri, Kur'an-ı Kerimin ışığını insanlığa yaymak üzere yüklendikleri kutlu mücadeleyi hatırlarız.

Muhabbet-i Muhammedî'nin kalpleri nasıl ısıttığını yine onların huzurunda bulunduğumuz vakitlerde derinden derine yaşar içselleştiririz.

Onlar tevhid ehlidirler.

Muvahhiddirler.

Ruhlarımızı zehirleyip imanı kalplerden silen şirk pisliği ile mücadele ederek Hakk yolunun hakikatli saliklerine rehberlik etmişlerdir.

HALİT DEVELİOĞLU İstanbul'umuzun ve yurdumuzda birer manevi dolum merkezi olan bu noktaları yıllardır arayıp bularak dostlarıyla paylaşmaktaydı. Sur içinde bulunan bu Muhammedi kokunun feyz eşliğinde salındığı aşk ocaklarını bizler için kaleme aldı.

Devamının geleceği anlaşılan Akıl Fikir Yayınları tarafından neşredilen bu ilk 'Önden Gidenler / Sur İçi Velileri ve Şehitleri' kitabı tüm zarafetiyle ve şık kapağı ile artık elimizde.

150 sayfadan oluşan kitapta 105 mana yücesinin kısa hayat özetleri yer almakta.

Yazarın kendi çektiği fotoğraflar eşliğinde sunulan yazılar kısa ve özet hap bilgiler içeriyor.

Ziyaretler sırasında gerekebilecek yol ve manevi yolculuk bilgileri bulunduğumuz mekanın hakkını vermemizi sağlayacak yeterlilikte.

Bazıları şunlar: Karabaş-ı Veli Hazretleri, Ahmet Buhari Hazretleri, Ahmet Amiş Efendi Hazretleri, Tahir Maraşi Hazretleri, Şeyh Bedreddin Simavi, Çifte Sultanlar, Hasan Ünsi Hazretleri, Şeyh İsmail Aşki Hazretleri, Laleli Baba Hazretleri, Nureddin Cerrahi Hazretleri, Selahaddin Uşşaki Hazretleri, Sünbül Sinan Hazretleri.

Yazarı tebrik ediyor sonraki çalışmalarının bir öncülü olan bu çalışmayı sizlere mutlulukla takdim ediyorum.

Dikkat çekmemiz gereken bir husus var ki; onları ziyaret sırasında yaptıkları iman ve İslam mücadelesine ters anlayışlarımız aziz ruhlarını muazzep edecektir.

Bu sebeple bize bu edebe riayet etmek düşer.

Tevhidin inceliğini göstermeyenlere de zaten feyiz ikramında bulunmazlar.

Hakk Erenlerin huzurlarında bulunurken İslam'ın bu incelikli ibret levhalarına uygun davranmak Kur'an bilincimizin bir gereğidir.

Nezaket-i Diniye bunu gerektirir.

Zaman zaman üzülerek gözlediğimiz ziyaretler sırasında yapılan yanlışlıklardan uzak kalmak İslami şuurumuzun gereğidir.

Onların şehit kanlarıyla sulanan bu mübarek toprakların manevi bekçisi olduğunu unutmayalım.

Oralar medet değil ibret noktalarıdır.

Editörlüğünü Menekşe Özkaya ve Fatma Ersem Yargıcı'nın, kapak tasarımını Elif Kaba Develioğlu'nun yaptığı kitap elimizden düşmeyecek gibi görünüyor.