15 Temmuz’da ihanetin boyutunun ne kadar büyük olduğunu gördük.
15 Temmuz’da ihanetin boyutunun ne kadar büyük olduğunu
gördük.
İnsafsızlığını, korkunçluğunu, kan donduracak kadar soğukluğunu
yaşadık.
Ama bu büyük ihanet, önemini unutmaya yüz tuttuğumuz değerlerin
üstündeki külleri üfürdü ve içimizdeki kıvılcımı ortaya
çıkardı.
İnancın gücünü gördük.
Devlet, millet, vatan, bayrak kavramlarının kıymetini anladık.
Birlik ve bütünlüğün ne derece önemli bir hazine olduğunu
öğrendik.
Barışa, sevgiye, esenliğe, huzura giden yolun, diyalogdan,
uzlaşmadan geçtiğini anladık.
Anlamasına anlamıştık ama bazı temel meseleler ortaya çıkınca
yeniden kısır çekişmelerin içine sürükleniveriyoruz.
Önümüzdeki en önemli sınav başkanlık sistemi tartışmaları.
***
Yaşanılan süreçte MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin izlediği
siyaseti iyi anlamak gerek.
Devletin, siyasetten daha önemli olduğunu ortaya koyan bir
yaklaşım...
Başkanlık sistemi konusunda milletin tercihini ortaya çıkaracak
yolu açan bir tutum:
"Türkiye'nin siyasi ve hukuki istikrarı için üzerimize düşeni
harfiyen yaparız. MHP parlamenter sistemin revize edilip, reforma
tabi tutularak devamından yanadır. Milletimize görüşünü sormanın,
fiili çelişkiyi sona erdirmeyle ilgili müdahil olmasını istemenin
hiçbir mahzurlu tarafını görmüyoruz."
***
Aslında mevcut anayasanın ruhu başkanlık sistemine o kadar da
aykırı değil.
Bu anayasa, “cumhurbaşkanını seçemediler” diye parlamentoyu
fesheden bir ihtilal yönetiminin hazırlattığı anayasa.
O yüzden 1961 Anayasasına göre Cumhurbaşkanının yetkileri daha
fazla.
80 öncesindeki gibi cumhurbaşkanının seçilememesi gibi bir sonucun
ortaya çıkmaması için Meclisin cumhurbaşkanını seçmesini
kolaylaştıran hükümler de getirilmişti.
Ancak 11. Cumhurbaşkanının seçilmesi sırasında Anayasanın ruhuna
aykırı biçimde, Meclis’in cumhurbaşkanı seçimini zorlaştıran bir
367 dayatması her şeyi alt üst etti.
Bugün başkanlık sistemi ile ilgili fiili durumun ortaya çıkmasının
asıl sebebi Ahmet Necdet Sezer’den sonra Abdullah Gül’ün ilk
adaylığı sırasında Meclis’in cumhurbaşkanını seçemez duruma
getirilmesidir.
Bunun da en büyük sorumlusu CHP’dir.
82 Anayasası cumhurbaşkanının seçilmesini kolaylaştırıcı bir ruha
sahip olmasına rağmen, Meclis kilitleyen, parlamentoyu
cumhurbaşkanını seçemez konuma getiren CHP...
Cumhurbaşkanlığı seçimi tıkatıldığı için Akparti, cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesini gündeme getirmiştir.
2007’de yapılan referandumla milletin yüzde 70’i, cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi iradesini ortaya koymuştur.
Bu referandum aslında halkın başkanlık sistemine geçilmesi yönünde
verdiği bir mesajdır da.
Nitekim Anayasanın bu yeni şekli ile yapılan ilk seçim sonrasında
Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, halkın
verdiği bu mesaj doğrultusunda bir icraat ortaya koymuştur.
***
Türkiye 28 Ağustos 2014’ten beri fiili bir başkanlık sistemi içinde
yönetilmektedir.
Şimdi yapılmak istenen Anayasa’daki çarpıklığı düzeltmek, bu fiili
durumun adını koymaktır.
Bahçeli’nin de söylemek ve yapmak istediği budur.
MHP’nin yaptığı, başkanlık sistemine taraf olup olmamak değil, bu
çarpıklığı ortadan kaldırmaya yardımcı olmaktır.
Eski genel başkanı Deniz Baykal’ın CHP’nin başkanlık sistemi
konusunda daha gerçekçi bir politika belirlemesini isteyen tutumunu
da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Siyasette tecrübenin önemi kritik eşiklerde ortaya çıkıyor.
Gerçekçi olmak…
Akıntıya karşı kürek çekilemeyeceğini görebilmek…
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın referanduma hayır oyu
vereceklerini söylerken Genel Başkan Bahçeli’nin anayasa
değişikliğine yeşil ışık yakmasını çelişki olarak değerlendirmemek
gerekir.
Bahçeli, daha önce kritik eşiklerde yaptığı gibi bugün de adı ile
müsemma bir davranış sergilemektedir:
Önce Devlet.
.