Sistem kendi kendisini yiyor ve beraberinde elbette bizleri... Birçok şeyi kullandık bir daha kullanamayacak hale getirerek. Sistemin mimarlarının kendi iç dünyalarında ki gezintileri sonucu kendi yüzlerine bakamayışlarını dahi görebiliyor ve sonraki psikolojik izdüşümlerini de tahmin edebiliyorum.

Sistem kendi kendisini yiyor ve beraberinde elbette bizleri...

Birçok şeyi kullandık bir daha kullanamayacak hale getirerek. Sistemin mimarlarının kendi iç dünyalarında ki gezintileri sonucu kendi yüzlerine bakamayışlarını dahi görebiliyor ve sonraki psikolojik izdüşümlerini de tahmin edebiliyorum.

''Kendim ettim kendim buldum'' deyişi ya da türküsü her ne kadar durumu güzel özetliyor olsa da, züğürt tesellisi cinsinden olması hasebiyle ne bir sadraşifa ne de bir sorunun çözümüne kaynaklık ediyor değil.

Vahim tarafı ise bu milletin bu filmi her farklı (!) ideoloji, parti ve oluşumlardan defalarca izlemiş olmasına rağmen ne oynayanların ne de izleyenlerin paylarına düşen hisseye dair bir gram bile nasiplenmemiş olmaları, aynı filmi daha nice kez izleyeceğimizin de garantisi durumundadır.

Partinin, ideolojinin ya da oluşumun adının sağcı, solcu, liberal, laik, muhafazakar ya da demokrat olmaları mahiyetleri bakımından farklı oldukları anlamına zerre kadar dahi gelmemektedir. Çok partili döneme geçişimizden bu yana edindiğiimiz sayısız tecrübeler bir tekinin yek diğerinden farklı olmadığını kanıksamış ve hatta bıkkınlık duymuş olmamıza yeter gerekçe ve malzeme değil midir?

Yeterinden çok daha fazla pratik ve teorik yaşanmışlıklarımız ve dolayısıyla şahitliklerimiz hala silkinmemiz ve dinamik bir bilinç edinmemize doygun bir gerekçe olamıyorsa orada insan ve tecrübe kavramlarının dışında bambaşka şeylerin konuşulması ve bir başka disiplinin devreye girmesi gerekmektedir.

Aldatmak büyük bir vebaldir de aldatılmak ve üstelik aynı delikten defalarca ısırılmış olmak bağışlanır bir gaflet midir? Kanaatime göre ikinci şık birincisine oranla çok daha önem ve ehemmiyet içermektedir.

Şayet aldatılacak, kullanılacak, istismar edilip her defasında duygu dünyasıyla birlikte ayakları boşta bırakılacak bir toplum olmasa, yani bir başka deyişle bunca kolay aldatılıp istismar edilmekten yana daha bilinçli bir toplum, aldatmaya meyyal bir oluşumu daha doğmadan öldüremeye muktedir bir toplum anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla aldatan kadar aldatılabilir bir toplumun varlığı yaklaşık yüzyıllık çok partili tarihimizin izahını yapmaya yeterlidir diye düşünüyorum. Dedik ya aldatan kadar aldatılmaya müsait ve hatta müstehak bir toplumun varlığı gereklilik arz etmektedir.

Bütün bu izahatlarımız sonrası tüm ehlivicdan ve ehliakıl sahiplerine hitaben; isimleri ve içerikleri birbirine hiç benzemez ve son derece uzak(!) ideoloji, parti ve oluşumların nihai noktada nasıl bir farka tekabul ettikleri sorusunu kendilerine sormalarının vakti gelmedi mi?

Yaklaşık koca bir asra denk düşen üstelik her biri bir diğerinden daha büyük yıkıntılara sebep olmuş aldatılmışlıklar bir bilincin doğuşu, büyümesi ve olgunlaşmasına yeter gerekçe olamıyorsa şayet, bundan sonra ki yıkıntının, tümünü kapsayacak derecede büyük bir tahribatı içeriyor olması hem müstehak ve hem de mukadderatın bir tezahürüdür.

Elbette ardı ardına sayısız kez kandırılmışlık ne kadar büyük yıkıntıların gerekçesi olsa da bundan çok daha acı ve yıkıntı veren tarafı ise; demokrasi, laiklik, aydınlanma, muhafazakarlık, vatan, millet ve bayrak kavramların etrafında dönüyor olması ve temcit pilavı misali ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuluyor olması mide bulandırıcıdır.

Dedik ya koca bir asır geçmiş olmasına rağmen dikkat edin hala bu beş kavram güncelliğini koruyor ve bizi can evimizden vurmaya devam ediyor.

ALDATANA YAZIKLAR OLSUN VE ALDANANLARA BİN KEZ VEYL OLSUN...!