Hayatları boyunca evlatlarının mutluluğu için çalışan fedakâr babalarımızın haklarını elbette ödeyemeyiz.

Hayatları boyunca evlatlarının mutluluğu için çalışan fedakâr babalarımızın haklarını elbette ödeyemeyiz. Babalar evlatlarını çok severler lakin her nedense içten içe de hep gizlerler.! Babaların evlatlarına olan sevgilerini belli etmeme konusundaki azami gayretleri, kahir ekseriyetimizin içerisinde ukde kalmış naif bir mevzudur..

Babaların evlatlarına karşı sevgilerini gizleme hünerlerini maalesef bende babamdan bizzat yaşayarak öğrenenlerdenim. Örf adet ve geleneklerimizin buradaki etkisi asla tartışılamaz. Evet, mensubu olduğumuz kültürde baba, sığınılacak bir liman ve ailesini koruyan kollayan koca bir çınardır. Devleti bir baba olarak görmemizde sanırım bundandır.

Babaların bu hassas korumacılığının altında yatan şeyin evlatlarını kendilerine bir mülk değil de, Allah’ın bir emaneti olarak görmelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Sanki yaşanan bu durumu Baba- Oğul arasındaki tatlı-sert bir o kadarda duygusal olarak oluşturulan bir disiplin olarak okumamız gerekiyor. Babaların oğullarına bir yaşam boyu yaşları kaç olursa olsun ne nasihatleri nede iltifatları biter.. Aslan oğlum, Koçum benim ile başlayan cümleler genellikle, ‘’Helal be bak! Aynı babasının oğlu’’ ile de devam eder…

Hayat denilen bu dikenli yolda, yüreğimiz bazen kurak, bazen de kimsesiz hüzünlere gark olabiliyor. Baba ve oğul ilişkileri hep planlandığı gibi her zaman mutluluk düzleminde seyretmeye de biliyor. Çevremizde dönem dönem toplumu çok derinden sarsan çok katmerli acılara ve imtihanlara da şahit olabiliyoruz değil mi?

Mesela geçen hafta mahkemesi sonuçlanan ve tüm Türkiye’yi yasa boğan ve Baba - Oğul arasında gerçekleşen çok elim, bir o kadarda ibretlik bir olaya hep birlikte şahit olduk. Hatırlarsınız, İzmit’te kolon kanseri nedeniyle 4 yıldır tedavi gören 23 yaşındaki oğlunu daha fazla acı çekmemesi için öldüren 52 yaşındaki baba Salim Biricik , ‘Olay gecesi oğlunun çok acı çektiğini, dayanamadığını, kan kusan oğlunun "Baba beni ya öldür ya da yaşat" dediğini, acılar içerisinde kıvranan oğlunun yalvarışlarına dayanamayarak öz evladının başına iki el silah sıkıp öldürdüğünü söyledi…

Of of … Kalbime yine tikenler batıyor. Allah hiç kimseyi böyle zorlu sınavlarla, katmerli acılarla imtihan etmesin. Hangi baba henüz daha 23 yaşındaki bir evladının acılar içerisinde ‘Ne olur beni öldür baba artık bu acılara dayanamıyorum’ diye yalvarışlarına dayanabilir ki? Ya da hangi baba çekip te silahı o gözünün nuru biricik evladının kafasına sıkabilir? Oluyormuş işte… Allah hiçbirimizi şeytana ve nefsimize uydurmasın. Dünya hayatı başlı başına bir imtihandan ibarettir. Bu gerçek, mülk suresinde Rabbimiz tarafından şöyle anlatılır: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk,67/2)

Zaman zaman hepimiz dünya sıkıntılarıyla bunalıyoruz. Bu durumda imtihan dünyası içinde olduğumuzu unutmamalı ve sabretmeliyiz. Bu dünya fanidir ve gelip geçicidir, bu dünyada ne kadar sıkıntı çeksek aslında hiçbir önemi yoktur. Çünkü biz Müslümanlar olarak bu dünyayı değil gerçek ve sonsuz olan Ahiret hayatını cenneti arzulamalıyız. Rabbimiz, en çok sevdiği kullarını en büyük musibetlerle imtihan edermiş. Bu sebeple geçmişte en büyük sıkıntılarla imtihan edilen kişiler, O’nun en çok sevdiği kulları olan peygamberler olmuştur. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselamın, Hz İbrahim’in, Hz. Nuh ve Eyyüb Aleyhisselam’ın yaşadıklarını şöyle gözlerinizin önüne getirin bir hele..

Ezcümle, Iskalamamız gereken gerçek şu ki, İnsana verilen her türlü nimet, mal, mülk, evlat, makam, mevki birer imtihan vesilesi olur iken, aynı zamanda karşımıza çıkan her türlü sıkıntı, zorluk, acı ve musibette birer imtihan vesilesidir.

‘Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, sevinenler için çok kısa, ama sevenler için sonsuzdur…

Rabbim bu fani dünyada hepimizin imtihanımızı kolay eylesin inşaAllah..