“OKUTANIM”

Lisan melesi üzerinde mümkün olduğu kadar hassasiyet göstermeye çalışıyoruz. Şu hususun iyi bilenmesi gerektiği kanaatindeyim. “Olanak, olasılık, yanıt, yapıt, dürtü, koşul, kanıt vs” gibi köksüz kelimeleri kullananlar iki kısımdır. Birinci kısmı teşkil edenler işin vahametinin farkında değiller. “Canım, ne fark eder?” şeklinde düşünmekteler. Mesela “muhtemel” kelimesi yerine “olası” ifadesini kullansak ne olur yani? diye düşünmekteler.

İkinci kısımdakiler “bile bile” ve taammüden uydurukcayı kullanmaktalar ve inatla bu tavırlarını sürdürmektedirler. Bizim ikinci kısımdakilere sözümüz yok. Zira bunlar inatla ve “kararlılıkla” Türk kültür ve irfanına kast etmeyi kendilerine hedef olarak seçtikleri anlaşılmaktadır.

Bizim samimi olarak hatırlatma yapmak istediğimiz birinci kısımdakilere matuftur. Demek istiyoruz ki, 1932’de başlayıp 1936’ya kadar fasılasız ve ceberrut bir şekilde devam eden Türkçe katliamında temel hedef Kur’an menşeli kelimelerin lisanımızdan “atılmasıdır”.

Yani mesele falan kelimenin yerine filan kelimenin kullanılması değildir. “Domates, ceket, iskele, efendi vs” gibi kelimelere dokunulmamıştır.

Lisanımızın 1930’lu yıllarda maruz kaldığı tahribatın arka planını ifade etmek maksadıyla dönemin gazetelerinden bir vaka aktarmak istiyorum.

3 Şubat 1935 yılına ait gazetelerde tartışılan konulardan birisi “talebe nasıl hitap edecek?”.

“Beyefendi, efendi ve hanım” kelimeleri yasaklandığından öğrenciler sınıfta yoklama sırasında ne diyecek?
Tartışma konusu bu…
Vay benim güzel ülkem…
Lisanının ve kültürünün canına okunduğu ülkem…
Öğrenciler “efendim” şeklinde cevap veremeyeceklerine göre, ne diyecekler?
Bu “zorlu” mesele tartışma konusu olmuş basına yansımış ve mesele maarif müdürlüğüne sorulmuştur. Maarif müdürlüğünün cevabı aynen aşağıdadır;
“Dil işlerinde en önde yürümeleri icap eden okutanların, çocukların yoklamalarda ve okutanlara hitapta hangi kelimeleri kullanmaları lazım geleceğini tespit etmeleri şüphesiz ki, çok lüzumlu ve her halde yapılması zaruri olan bir vazifesidir. Ancak bu işi yaparken gelecekteki değişme ihtimallerini de düşünmek ve göz önünde bulundurmak zarureti vardır. Bugün çocuğa vereceğimiz herhangi bir kelime yarın dil heyeti tarafından kabul edilmeyerek sözlüğe geçirilmediği takdirde çocuğa yeni kelimeler vermek zarureti ile karşılaşırız ki bu, doğru olmayan bir hareket olur. ‘Bey, efendi, hanım, kelimeleri yasa ile kaldırılmış olduğuna göre artık bu kelimeleri ve bu kelimelere tabi olarak söylenen ‘efendim, muallim bey, muallim hanım’ gibi tabirleri de talebe hiçbir surette kullanmamalıdır. Bunların yerine ikame edilecek kelimeleri istikbal kendi kendine tayin ve tespit edecektir. ÇOCUK YOKLAMADA ‘BURADAYIM, VARIM, GELDİM’ gibi sözleri ve benzerlerini kullanmakta serbest bırakılmalı, okutana da ya adı ile ve yahut ‘BAY ALİ, BAYAN FATMA’ demeli. VEYA DAHA ZİYADE SAMİMİ VE YAKINLIĞI GÖSTEREN ‘OKUTANIM’ DİYE HİTAP ETMELİDİR”.
Vay benim güzel ülkem…
Sınıfta hocaya “bay bilmem ne” veya “bayan filanca” diyeceksiniz. Ya da “okutanım” şeklinde hitap edeceksiniz..
Yahu bu milletin ne kadar büyükmüş imtihanı..
Zahir, büyük milletler büyük imtihanlar geçirirmiş…
Nelerle uğraştırmış bu necip milleti…
Ne günlerden geçmiş kahraman milletimiz…
O günleri yaşayıp da irfanını, kültürünü ve lisanını koruyabilenler gerçek kahramanlardır.
Bu kadar kültür ve irfan bozukluğu taarruzu karşısında ayakta kalabilen insanlarımıza binlerce teşekkür ediyorum.
Güzel lisanımızı bu tahribata rağmen bizlere ulaştıranları selamlıyorum.