Öğretmenlerimizi iyi dinlemiyoruz.

Öğretmenlerimizi iyi dinlemiyoruz. Kulaklarımız onların sorunlarına kapalı. Sadece öğrenciler olarak değil bütün bir toplum olarak... Öğretmenlerini dinlemeyen, onları anlamayan, onlara güvenmeyen, değer vermeyen, destek olmayan, onlarla duygudaşlık kurmayan bir toplumuz.

Öğretmeni küçümseyen toplum eğitimde ileri gidebilir mi? Cevabı belli olan bir soru. Evet, maalesef toplumca öğretmenliği küçümsüyoruz. Çocuklarımıza “hiçbir şey olamazsan öğretmen ol” diyoruz. Öğretmenliğin derse girip çıkmaktan ibaret olduğunu düşünüyoruz. Öğretmenliğin mesai ile yapılmadığını fark etmiyoruz. Anlattıkları her derse önce kendilerinin çalışıp hazırlık yapmak zorunda olduklarını, her yazılıdan sonra evlerinde haftalarca sayıları yüzlere varan yazılı kâğıdını okumak zorunda olduklarını bilmiyoruz. Haftada en az bir gün okulun muhtelif yerlerinde nöbet tuttuklarını ve aynı zamanda öğrencilerin okuldaki güvenliğinden de sorumlu olduklarını unutuyoruz.

Öğretmenlere yeterince destek olmuyoruz. Eğitim ve öğretimin tüm yükünü onlara yüklemiş durumdayız. Öğretmenlerimizi n bu ağır yükü daha fazla taşımaları mümkün değildir. Öğretmenlerimiz milli eğitim bakanlığından, idarecilerinden, velilerden ve öğrencilerden yeterince destek görmüyorlar. Hukuki veya psikolojik destek alabilecekleri bir birim yok. Ne yapacaklarını bilemediklerinde onlara rehberlik edecek bir kişi veya kurum yok. Sorun yaşadıklarında, bunalıma girdiklerine arayıp destek alacakları bir numara yok.

İnternet yaygınlaştı. Herkes internetten öğreniyor. Açık öğretim ve uzaktan öğretim programlarının sayısı arttı. Herkes kendi başına öğreniyor. Öğretmen yardımıyla bir konuyu kavramanın kıymeti azalıyor. Fakat çevremizdeki insanların bize ne kadar sınırlı, yanlış ve taraflı bilgi sunduğunu geç anlıyoruz. Herkesin bildiğini paylaşma konusunda öğretmenler kadar cömert olmadığını geç anlıyoruz. Öğretmenlerimizi n bu kadar bilgi kirliliği içinde en temiz bilginin ve bilimin özünü çocuklarımıza vermeye çalıştıklarını görmüyoruz.

Öğretmenliğin kolay bir iş olduğunu düşünüyoruz. Kendimizi öğretmenlerin yerine koymuyoruz. Hâlbuki bir sınıfta beklentileri ve kişilikleri farklı olan 40 tane öğrenciyi 40 dakika boyunca mutlu etmek hiç de kolay değildir. Bir ders boyunca her öğrenciye ayıracak sadece 1 dakikanız bulunmaktadır. 1 dakikada bir insana ne öğretebilirsiniz ? Tebeşir tozunun etkisiyle veya sınıfın gürültüsünden uğultusundan sesini herkese duyurmak için çırpınırken farenjit olan, sesi kısılan, ses telleri zedelenen her gece kronik öksürük nöbetleriyle uyanan fedakâr öğretmenlerimizi n işleri kolay değildir.

Öğretmenlerin de bir kalbi olduğunu unutuyoruz. Onları eleştiriyoruz, küstürüyoruz ve sık sık onurlarını kırıyoruz. Hep, senede üç ay tatilleri olduğundan dem vuruyoruz. O tatilin öğretmenler için değil öğrenciler için olduğunu bilmiyoruz. Tatillerinin 3 ay değil 2 ayla sınırlı olduğunu görmezden geliyoruz. Ve bu iki ayı 5 yıldızlı otellerde tatil yaparak geçirdiklerini varsayıyoruz. Gerçekten de aldıkları maaşın bu iki ayın herhangi bir haftasında Türkiye sınırlarındaki herhangi bir yere tatile gitmeye yetmediğini bilmiyoruz.

Öğretmenlerimizi özgür bırakmıyoruz. Rahat bırakmıyoruz. Onların zevklerine güvenmiyoruz. Saçı, sakalı ve kıyafetleri için onları azarlıyoruz ve azarlanmalarına göz yumuyoruz.

Sürekli olarak öğretmenlerimize akıl vermeye ve onlara işlerini öğretmeye kalkıyoruz. Kimimiz çocuklara karşı daha sert olmaları gerektiğini kimimiz ise daha yumuşak davranmaları gerektiğini söylüyoruz. Kimimiz çok fazla ödev verdiklerinden şikâyetçi kimimiz az ödev verdiklerinden. Velilerden tutun da milli eğitim bakanlığına kadar herkes öğretmenlerin nasıl ödev vermeleri gerektiği konusunda onlara fikir vermeye çalışıyor. Hâlbuki öğretmenler özgür bırakılmalıdır. “Öğretmenlerimiz çocuklara nasıl davranmaları gerektiğini de bilirler” onlara ne kadar ödev verilmesi gerektiğini de.

Sevgili dostlar; öğretmenler iyidir. Çocuk ruhlu genç ruhlu olarak kalırlar hep. Öğretmenlerin sevgisini kazanmak kolaydır. Bir öğretmenin tek isteği öğrencisinin başarılı olmasıdır. Ve bir insan başarılı olduğunda onu kıskanmayan tek kişi belki de sadeceöğretmenidir. Evet, kardeşiniz, dostunuz sizi kıskanırken öğretmeniniz sizinle gurur duymaktadır.

Öğretmenlerin toplumdan beklentileri sınırlıdır. Beklentileri anlaşılmak, saygı ve güven duyulan biri olmaktır. Buna rağmen öğretmenlerimizi n mutsuz olması çok üzücüdür.