Uzun bir aradan sonra ilk defa bu hafta Cuma namazını eda ettik. Evlerimizindört duvarlarına sığamayan Kalplerimiz sokakları seccadelerin rengarenk dokuları ve cennetten alınma mis kokularıyla hayat buldu. 

Uzun bir aradan sonra ilk defa bu hafta Cuma namazını eda ettik. Evlerimizindört duvarlarına sığamayan Kalplerimiz sokakları seccadelerin rengarenk dokuları ve cennetten alınma mis kokularıyla hayat buldu.

Bizler Müslüman bir toplumda doğup Müslüman bir toplumda büyüdük elhamdülillah. Belki bundan olsa gerek cumanın haftalık gelişinin güzelliğini tam fark edemiyorduk. Uzun bir dönem cumadan, yani yeryüzünün en güzel ve en bereketli gününün manevi ışığından uzak kalınca cumanın ne büyük nimet ve ne büyük bir rahmet olduğunu idrak ettik. Geçen ömrümün içinde cumaya ve cem olmaya karşılık ne böylesine bir heyecan nede böylesine bir özlem duymamıştım.

Bu süreç Cumanın, Allah'ın huzurunda Cem olmanın bizdeki tatlı ve bunca huzur yüklü olduğunu bir kez daha fark etmemize vesile oldu.

İlahi randevu açıldı ve Yüce Mevla bizleri yeniden birlikte huzuruna kabul buyurdu. Tabii bu uzun ayrılık bizlere bir şeyler öğretebildiyse ne mutlu, yoksa eski tas eski hamam yola devam diyorsak vallahi geçen zamana, verilen cana ve onca emeğe yazık derim.

Tabi bu süreçten çıkarılacak çok ders var ama herkes kendi ders listesini kendisi hazırlamalı kanısındayım. Zaman çok hızlı akıyor ve hiçbirimizin yarına ulaşabilme garantisi yokken ne ile meşgul olduğumuzu, neye hizmet ettiğimizi bir kere daha gözden geçirmeliyiz.

Unutmayalım ki insan aradığı şey kadar değerli ve aradığının kıymeti kadar da kıymetlidir.

Bundan çalışmayalım, üretmeyelim sonucu çıkartmayalım tabiki çalışalım, üretelim ama çalışmayı ve mücadeleyi amaç edinmeyelim onun yolculuğumuz için bir araç olduğunu unutmayalım.

İnsan yaşamla ölüm arasında bir yolculuktadır. Yolunu da yolculuğunu da kendisi seçer. Sadece nerde başlayacağını nerde biteceğini bilemez. Zaten aslolan nerde başlayıp nerde bittiğinden ziyade nasıl geçtiğidir. Zira nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse öyle dirilir ve nasıl dirilirse öyle de haşrolur der Peygamber efendimiz(sav).

Eksik tartılan tartının, yanlış yapılan işin ve zulüm gören bedenin dile geleceği günün hesabını unutmadan yaşamalıyız.

Özellikle çevremizde yaşayan günlük tüm yaşamsal ritüellerini siyasetin kronik yapısına göre şekillendiren arkadaşlardan naçizane ricam şudur ki; siyasi fikriniz, ideolojik düşünceniz vicdanınızı ve kalbinizi esir almasına asla müsaade etmeyin.

Şimdi bir kısım Dostlar sen uzun zamandır siyasetin içindesin sen nasıl yaptın diyecekler. El cevap; şöyle bahsedeyim ki ülkemin çıkarlarına olmayan hiçbir oluşumun içinde olmadım olmam da çünkü ben ülkemin yeryüzünde İslam'ın hamiliğini yapan ve bağrında bunu yapabilecekYiğitler taşıdığına inanıyorum.

İslam sancağını yeniden göklere taşıyacak, İslam medeniyetini yeniden yeryüzüne hakim kılacak yegane ruha sahip olduğumuza inanıyorum. Bundan dolayıdır ki ülkemin menfaatleri,Vatanımın menfaati benim kişisel menfaatlerimin çok çok üstündedir.

Her daim mazlumun yanında olmaya gayret ettim.

İslam medeniyet şuuru benim yol arkadaşım, Nebevi toplum idealimdeki toplum, Peygamber efendimiz Hz Muhammed (sav) rehberim ve önderim olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Unutmadan birbirimizi değerlendirirken hak terazisine zulüm etmeyelim.

Değerlerimize ve değer yargılarımıza sahip çıkalım. Sonuçların rengi ne olursa olsun sebeplerin sonuçları doğurduğunu unutmayalım ve bir birimize olsun saygılı olalım. Esasen bu saygı kişinin kendine duyduğu saygıdır. Zira kendisine saygısı olmayanın hiçbir şeye saygısı olamaz.

Ne taşa,ne toprağa, ne insana, ne bayrağa, ne dine, ne imana ve ne de Allah'a…

Malumunuz Sayın Cumhurbaşkanımız 1 Haziran itibariyle artık normalleşme sürecinin başladığını duyurdu. Bu kurtulmaya çalıştığımız anormal süreçten normalleşme sürecine geçerken ben normalleşmek kavramını biraz açma taraftarıyım. Normalleşmek; mevcut normlara ayak uydurmak demektir ama ben artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kanısındayım. Esasen bu bir temennidir. Zira eskinin yarım yamalak, eksik tartılan, eksik verilen, eksik görülen bütün ölçülerinden kurtulmamız gerektiği kanısındayım. Daha çok çalışıp daha çok üretelim amma velakin ailelerimizi, evlerimizi, çocuklarımızı ihmal etmeyelim ki olası bir bela geldiğinde evlerimize sığındığımız da dört duvarımız bizim için birer gül bahçesine dönüşsün.Hem evdekiler için hem bizim için…

Unutmayın ihmal gözden ırak kılar ve gözden ırak olan gönülden ırak olur.

Birde unutmadan sosyal mesafe ve maskehayatımızın birer gerçeği şimdilik ayrılmaz bir parçası onlarla yaşamayı öğrenmemiz gerekir.

Biliyorum biz Millet olarak duygusal bir milletiz bazı şeyleri çok özledik mesela bir büyüğün elini öpmeyi, bir küçüğün saçını okşamayı, bir dosta sarılmayı,bir masanın etrafında çay yudumlarken hasret gidermeyi çok özledik ama bunun da bir sınav olduğunu ve başarmamıza çok az kaldığını söyleyip sözü noktalayalım.

Hepinizi sevgi ve sağlıkla selamlıyorum

Dua ile

Dr. Mir Mehmet ÖZTÜRK