Neyin Parçasıyız; Çözümün mü, Problemin mi?

Ünlü Alman düşünür Goethe; “çözümde görev almayanlar, problemin parçası olurlar” der. Yine Albert Einstein; “bir problemi, onu ortaya çıkaran bilinç düzeyi ile çözemezsiniz” demekle meseleye farklı bir boyut kazandırmaktadır. Konfüçyüs de buna ilaveten; “ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da yoldan çekil” diyerek ilginç bir noktaya dikkat çeker. Konfüçyüs’ün bu sözünün ilk iki kısmı, aslında bir stratejisti tarif ediyor diyebiliriz. Stratejik öngörüsü yüksek gerçek bir lider olmak için geliştirmemiz gereken en önemli özelliklerden birisi de hiç şüphesiz “problem çözme” becerisidir. Bir strateji uzmanının olaylara; bir yol bulacak ya da yeni bir yol açacak şekilde, çözüm odaklı yaklaşması zorunludur. Anahtar aramak yerine, ihtiyaç halinde anahtar olmak gerekebilir.

Bir kişinin olaylara yaklaşım tarzı, aynı zamanda o kişinin niteliği ve kimliği hakkında da ciddi ipuçları verir. Yalın bir insan olarak, hayata bakış ve yaklaşım tarzından bahsediyoruz… O sebeple mevcut olaylara ya da karşısına çıkan problemlere; özellikle de stratejinin konusu olan gelecekle ilgili süreçlere çözüm odaklı yaklaşmak çok mühimdir. İşe yarar bir yönetici ya da çalışan olmak için de bu özelliklere sahip olmak elzemdir.

Stratejik düşünen birçok şirket, holding veya sair organizasyon, bu tarz kişileri arıyor ve istihdam etmeye çalışıyor. Ancak toplumda çözüm odaklı kişi, yönetici veya çalışan bulmak, sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü elinde sadece çekiç olan ve her şeyi çivi olarak gören sayısız insan var. Oysa meziyet, farklı problemlere, o problemin gerektirdiği özel çözümleri üretebilmektedir. Değişik anlatımları olan, ancak çok eğlenceli bir deneyi burada paylaşmak konuya ışık tutabilir…

Hikayeye göre; ressam büyük bir tuvale güzel bir tablo yapar ve hatalarını görmek için şehrin en işlek meydanına koyar. Üzerine de “lütfen gördüğünüz hataların üzerini çizin” yazar. Tablo akşama kadar orada kalır ve ressam tabloyu almak için şehir meydanına gelir. Bir de bakar ki tablo tabloluktan çıkmış, resimde çizilmedik yer kalmamış. Bunun üzerine ressam aynı boyutlarda bir tablo daha yapar ve meydandaki yerine yerleştirir. Bu sefer üzerine “lütfen gördüğünüz hataları düzeltin” yazar. Hemen yanına da boya ve fırça koyar. Akşam tabloyu almaya gittiğinde ne görsün! Tablo tertemiz… üzerinde bir çizik dahi yok.

İşin esası bu deney bize, toplumumuzda yaşayan insanların büyük bir bölümünün, çok kolay eleştiri yaptığını, ancak çözüm odaklı olmadığını; hatta çözüm için düşünmeye bile zaman ayırmadıklarını gösteriyor. Eleştirel yaklaşım, aslında bir stratejistte olması gereken önemli özelliklerden biridir. Eleştirel bakış açısını yakalayamayanların, eksik veya hataları fark etmesi ve düzeltmesi de mümkün olmaz. Bu sebeple eleştirel yaklaşım, gelişmenin veya geliştirmenin özünü teşkil eder diyebiliriz. Bununla birlikte bahse konu deneyimizden çıkarılabilecek sonuçlardan bir diğerinin de, genel olarak eleştirilerimizin “yapıcı” değil, “yıkıcı” nitelikte olduğudur.

Bir ürün, nesne veya kişiyi karşınıza alıp onun kötü taraflarına odaklanarak eksiklerini saymak her kişinin harcı olabilir. Ancak çözüm odaklı düşünüp; yapıcı, düzeltici, hatta geliştirici eleştiri yapmak, çok özel insanlara has bir durumdur. İlaveten hem çözüm üretip, hem de bunları sistematikleştirerek uygulamaya geçirmek ise sadece, gerçek anlamda liderlerin ve güçlü stratejistlerin harcıdır diyebiliriz.