NEREDEN NEREYE

Milletler başına gelen büyük felaketleri atlatınca liderleri kahraman olur. Ta ki yeni bir felaket gelene kadar. Çanakkale Destanı’nın kahramanı, yabancı komutan Liman Von Sanders tarafından Maydos’ta yedeğe çekilen Yarbay Mustafa Kemal’di. Ne acı değil mi? Derd-i bekamız vardı ve I.Dünya Savaşında Alman komutasındaydık. Yarbay Mustafa Kemal gösterince dirayetini, düştü ardına milleti.

Cumhurbaşkanı, İstanbul Belediye Başkanıyken bayındırlık hizmetleri dikkat çekince komutası dışarıda gizlenen vesayetçilerin tepki kumpaslarıyla hapse kadar götürülmüştü. Ama milletin sağduyusu sahiplenince dirayetini, ne yaptılarsa bitiremediler siyasî hareketini. 15 Temmuz ihaneti de sonuç vermedi. Bu ihanet, çok büyük bir felaketti! Cumhurbaşkanı da milletin destansı lideri. Düşmanlık, hainlik varken millet destanı bitmedi, bitmez. Merhum Turgut Özal, Batı bizden kolay adam çalıyor demişti ya haklıydı. 15 Temmuz hainleri nereye sığındı?

Derd-i beka var mı yok mu? 3 parti var diyor; 4 parti yok, varsa da iktidar yarattı (!) Aşağılama, suçlama, karalama, karşılıklı yargı tehditleri aldı başını gidiyor. Döndük aynen 12 Eylül Darbesi öncesine. Tekerrür mü edecek tarih Allah’ım? O tarihi, Vebal adıyla romanlaştırdım. İnternet D&R üzerinden temin edilebiliyor. Özellikle siyasetçiler okumalı.

Vekil, devletin valisine militan ağzıyla “Defolup gitsin” diyebiliyordu. Başbakan “Hükümetin Başı” diye tahkir edilebiliyordu. Hırslarına yenilmişlerdi liderler ya bugün hepsi rahmetli. Kime kalmış gelimli gidimli dünya diyor Dedem Korkut! Romanın 355.sayfasındaki Yeter Efendiler bölümü ibret alınası! Sesleniş siyasetçilere : “Devletin valisi askerî araçlar içinde yola gidebiliyor. Nedir derdiniz? Sürekli birbirinizi suçlayacağınıza gelsenize bir araya! Farklı düşünün ama barışta uzlaşın. Siz devleti, milleti temsil etmiyor musunuz? Nasıl kavgaya taraf olursunuz?”

  1. Sayfa son üç satırda da ABD’nin bizim çoçuklar dediği generaller darbe yapınca vatandaşlar konuşuyor: “- Vah vah! Gülüyoruz ağlanacak halimize.” “- Ağlanacak halimiz vardı ama artık bitti. Şimdi asker dipçiği düzeltecek her şeyi, ölü topluyorduk her yerden unuttun mu?” “-Şimdi ne toplayacağız? Kimler adalet çığlığıyla inleyecek, kimler işkence altında ölecek biliyor muyuz? Kaç yıl gerilere gittik haberiniz var mı? Asker dipçiği altında adaletten, kalkınmadan söz etmek mümkün olabilecek mi acep?”

Gerçek hayattaki çok konuşmada vatandaş diline sürçen milletin bu adalet ve kalkınma davasını kayda geçtim hemen, yıl 1980! Odur budur bu büyük millet davasının güdümündeyim. 1981’de de romanlaştırdım ama ancak 2017’de bastırabildim. Niye? Baskı ve bölünmüşlüğün derdi vardı içimde. Gariptir ki doksanlarda ayak sesleri duyulan liderin çevresinde erdemliler hareketiyle bu davanın adını taşıyan Ak Parti kuruldu. Davanın ilk Ar-ge Başkanı kendisine her şartta kefil olabileceğim hemşerim Dr. Mehmet Hilmi Güler’di. Heyecanla koştum hemen Balgat’a. Dedim eğitim ve kültür araştırmacısıyım, hiçbir beklenti içinde değilim. Eğitim-kültür raporları sunmak isterim. Ne güzel dedi, beklerim. O gün bu gündür dertleşiriz bazen. Kitlelerle iletişim farklıydı, kibir yoktu hiç. Herkes el ele kaynayan kazana gücünden bir şeyler atıyordu tuz misali. Heyecan-coşku vardı. Hey gidi günler!

Cumhurbaşkanı, mitinglerde partisinin müziğinin şu nakaratına hep eşlik ediyor: Nereden nereye geldi Türkiye? Evet, geldik çıkmamız gereken bir yere. Bahçeli ile el ele, beka pelesenk oldu hep dillere? Tarih, derd-i beka her zaman oldu, olur; bu derten milleti ancak güçlü yönetimler korur demiyor muydu? İşte iki tarihi örnek:

Enver Paşa I.Dünya Savaşı’nda “Dağlarda ordu kuruldu, Hücum borusu vuruldu, Bir Sarıkamış uğruna Doksan bin Fidan kırıldı?” ağıdını yaktırmıştı millete. 2.Dünya Savaşı’ndan İnönü siyasetiyle korunmuştuk? Şimdi dildeki bu beka tekrarı neyin itirafı? Millet şaşkın ve tedirgin(!) Destansı lider acze mi düştü? Yeni bir felaket mi geliyor?

İmar iskânla çağ atladık. Dağları delip tüneller; deniz dibine raylar, üstüne de köprüler, hava alanları; millet evi külliyeler yaptık. İnkâr eden adaleti katleder. Derd-i beka noktasına geldiysek şimdi, düşünemedik mi ki ayak yorgandan çıkar da geçim derdine durmadan tekme atar ve tekmeler de vicdanları çaresiz koyar? Duam odur ki millet çeksin sinesine de etkisiz kalsın bu tekmeler! Dirayete karşı oya sızıp istikrar bozma, böylece de çatışma yaratma niyeti açık! Ortada videolar, demeçler… Derbeder olsa da yürekler, görsün bu gerçeği bütün gözler.

Adalet ve Kalkınma Davası (AKDAVA) millete hizmekâr olmaksa bu davanın ölümüne tarafıyım. Belki kurmay seçiciler binlerce kişi içinde farkıma bile varmadı ama 25.Dönem vekil adayı da oldum. Lakin adaylık sürecinde Kanaat ve STK önderlerine söz verdim. Kendi fikrimi değil, halktan onlara yansıyanları yazacağım. Halkın ancak % 30’unun güvenebildiği şimdiki çok yana bölünmüş medya mensupları gibi asla şakşakçı ve körtaraf olamam. Tarih yazıyor ki dost acı söyler, iltifatçı ve şakşakçılar yer. Her siyasetçi, her lider düşünmeli hep: Halk ne der?

Ekonomistler, ekranlarda her gün piyasalara güven verici açıklamalar yapılmalı diyor. Geçim derdi sürerken israf, şatafat istemiyor millet. Ekonomiyi rahatlatmak şart! Bilim, teknoloji, sanat gücümüzü de artırmalıyız hep. İnsanları rahata değil, çalışıp üretmeye alıştırmalıyız. Gıda ve tarım, üretimde atılım demeliyiz. Ekonomik çıkış yolu ithalat olmamalı asla! Hepsinden önemlisi iktidar ve muhalefetten istenen çatışma dili değil, Yunus’un dili!

Söz ola kese savaşı, Söz ola kestire başı, Söz ola ağılı aşı, Bal ile yağ ede bir söz! (Müziği de internette dinlenebilir.)