Onlarca şehir, onlarca dil, onlarca insan…Yeryüzünde her insan birbirinden ayrı yaratılmış. Her birinin düşüncesi, idealleri, öğretileri, inançları birbirinden farklı. Nasıl ki benzerlikler olabiliyorsa aynı şekilde zıtlıklarda olabiliyor hayatta.

Onlarca şehir, onlarca dil, onlarca insan…Yeryüzünde her insan birbirinden ayrı yaratılmış. Her birinin düşüncesi, idealleri, öğretileri, inançları birbirinden farklı. Nasıl ki benzerlikler olabiliyorsa aynı şekilde zıtlıklarda olabiliyor hayatta.

Hayat başlı başına zıtlıkları bir arada tutan bir kombinasyondan ibaret. Peki bu zıtlıklara karşı bizler nasıl olmalıyız? Bizim gibi bakmayanı, düşünmeyeni hemen itmeli, yargılamalı reddetmeli miyiz?

Tercihinin sebebi sormadan susturmalı mıyız?

Hoşgörü tam da burada devreye giriyor.

En yakın zamandan örnek verelim. 11 ayın sultanı Ramazan ayındayız, insanlar oruçlarını tutuyor, ibadetlerini yerine getiriyor. Oruç tutmayanlar da var elbet. Kimileri hastalıktan, kimileri farklı sebeplerden ötürü tutmazken kimileri de istemediği için sebepsizce tutmayabiliyor.

Herkes ibadetinde elbette özgür, herkes kendinden sorumlu. Ancak bunu yaparken çevredeki insanlara karşı da hoşgörülü olmak gerekiyor. Kalabalık alanlarda yiyip içerken dikkat etmek o insanlara saygı duyarak hoşgörü göstermek değil midir?

Bir yerde alışveriş yapıp çıkarken çalışan insanlara kolay gelsin demek de hoşgörüdür.

Çok sevdiğiniz bir eşyanızı yanlışlıkla kıran birine bağırmamak da hoşgörüdür.

Bir yerde bir sırada beklerken sizden daha yaşlı birine sıranızı vermeniz de hoşgörüdür.

Misafirliğe giderken eliniz boş gitmemeniz de hoşgörüdür.

Sizinle aynı fikri savunmayan, takımı tutmayan birine karşı hakaret savurmamak, düşüncenizi ifade etmek de hoşgörüdür.