Mustafa Kemal’in Arap Aşkı

Siyasi ve askeri yaşamıyla genelde bilinen Mustafa Kemal Atatürk’ün, son yıllarda özel hayatı da dikkati calip olmuştur. Kendisinin hep iki aşkı olduğu bilinir. Birincisi Fikriye, ikincisi Latife Hanım’dır. Ancak bunlar dışında Atatürk’ün hayatına giren birçok kadın olmuştur:“Müjgan, Selanikli Hatice, Şevki Paşa’nın kızı Emine, Romen kızı Fani, Mara Dimitrina, Nicolina Radoslavof, Elana Akcof, Hilda Christianus, Nazmiye Atiç, Madame Corinne, Matmazel Edith, Naciye, Beathe Gaulis, Evelyn Barrett, Latife Uşakizade, Madame Baur ve Zsa Zsa Gabor gibi...”

Bunların dışında Atatürk’ün hayatına giren isimlerden biri de Mısırlı ünlü şarkıcı Müniretü’l Mehdiye’dir. "Tarab Sultanı" olarak anılan Münire, 1884 yılında doğmuş ve 1965 yılında hayata gözlerini yummuştur. Arapça’da iyi bir şarkıcıya ‘mutrib’ denir, yani icra esnasında ‘tarab’ ortamı oluşturandır. Kelime anlamı büyülenmek olan, müziğin insanı derinden etkilemesi manasına gelen ‘tarab’ın püf noktası mükemmel icradır. Sahnesi olan şarkıcıya da "Mutrib/a ala taht” (Tahtı olan Şarkıcı" lakabı verilir.

Müzikal tiyatroda kadın rollerinin öncüsü olan Müniretü’l Mehdiye, 1910 yılının başlarında müzikhollerde (Arapça, Sâlât / Sâla) sahne almaya başladı. Münire genelde “Nüzhetü’n Nüfus” adlı kulüpte şarkı söylüyordu. Bu kulüp, anti-emperyalist niteliklere sahne olduğu için İngilizler tarafından sık sık kapatılıyordu. Münire bu kulüpte milliyetçi şarkılar icra ettiği için burası “Hava’l Hürriyet fi Masrah Müniretü’l Mehdiye” (Müniretü’l Mehdiye’nin tiyatrosunda hürriyet aşkı vardır) sloganıyla ünlenmişti. Münire’nin çıktığı kulüp, çok sayıda tanınmış politikacı, üst düzey asker ve gazetecinin bir araya geldiği mekân olmuştu.

1912 yılında Trablusgarp muharebesi sonrası Kahire’ye uğrayan Mustafa Kemal, “Nüzhetü’n Nüfus”ta Müniretü’l Mehdiye’yi dinlemişti. Hatıralarını anlattığı birçok gazete ve kitapta Münire, Mustafa Kemal ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatır: “Yine sahneye çıktığım bir günde, ön safta icra ettiğim şarkıları beğenen ve sık sık alkışlar çalan biri vardı. Tebessümlerinden şarkılarımdan mutlu olduğunu anlamıştım. Onun bir Türk askeri olduğunu öğrendiğimde Türkçe kupleler de okudum. Sonra teşekkür için sahneye yaklaştı; “Müsaadenizle size kendimi tanıtmak istiyorum… Ben Binbaşı Mustafa Kemal…” dedi. Ben de “Sizinle tanışmaktan onur duydum sayın Binbaşı… Umarım şarkılarımı beğenmişsinizdir?” dedim. O da gülerek; “Hayır… Onun için yarın tekrar geleceğim!!” dedi.”

Mustafa Kemal o günden sonra birkaç gün daha gider kulübe ve Münire’nin sesinin şerefine peşi sıra şampanyalar patlatır. Fakat orada biri daha Mustafa Kemal’in ilgisini çeker. Nüzhetü’n Nüfus’ta sahne alan Yahudi rakkase Liza’dır o kişi. Münire, Mustafa Kemal’in Liza’ya ilgisini kıskanır ve ikisini ayırmak için birçok çaba sarf eder. Fakat bunda başarılı olamaz. Yine gecelerden bir gece Mustafa Kemal kulübe gider. Liza koşarak Mustafa Kemal’in yanına oturur. Bunu gören Münire de hiçbir şey söylemeden gider ikisinin arasına oturur. Liza da hızlı bir şekilde ayağa kalkıp Münire’ye tokat atar. Bu olayın tüm detayları Dr. Retibe el-Hafni’nin kaleme aldığı “Sultan Müniretü’l Mehdiye” adlı kitapta geçmektedir.

Bu olaydan yıllar sonra, 1928 yılında, Müniretü’l Mehdiye bu kez Türkiye’den konser için bir davet alır. Davete icabet eden Münire, İstanbul’a geldiğinde dönemin ünlü gazetelerinden "İkdam" manşetten büyük harflerle okuyucularına bunu duyurur. Gazete Münire’ye “Türkiye’ye hoş geldin” der ve ziyaretinden dolayı teşekkür eder ve kalış süresini uzatmasını talep eder.

Kendisini Türkiye’ye davet eden “Atatürk”ün yıllar önce Kahire’de tanıştığı Binbaşı Mustafa Kemal olduğunu öğrenince şok yaşar. Ayrıca sahne aldığı aynı kulüpten arkadaşı Yahudi rakkase Liza’nın orada olması ise onu daha bir şoke eder. Münire’nin yaşadığı şaşkınlığa tebessüm eden Mustafa Kemal Atatürk, “Liza eşim değil sadece arkadaşım” der.

8 Ağustos 1928’de Sarayburnu’nda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın organize ettiği konserde, Caz Bandın dans müzikleri çalınır, Mısırlı Müniretü’l Mehdiye Arapça şarkılarını söyler ardından da Eyüp musiki cemiyeti kürdili-hicazkar faslını seslendirir. Konser bitimine yakın kızan Atatürk, Münire’nin yeniden sahne almasını ister. Münire sahnede Arapçanın yanı sıra bu kez Türkçe şarkılar da icra eder. Saatlerce sürer bu icra.

Daha sonra sahneye çıkan Atatürk, “Melek sesi ve nadir yetenekleri ile beni Arap müziğine aşık kıldı” dediği Münire’ye devlet madalyası takar ve ardından Alaturka müziğinin geleceği açısından da önemli olan, şu konuşmayı yapar: “Bu gece, burada, güzel bir tesadüf eseri olarak Şark’ın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. Bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden Müniretü’l Mehdiye hanım sanatkarlığında muvaffak oldu. Fakat benim Türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki, bu basit musiki, Türk’ün çok münkeşifruh ve hissini tatmine kâfi gelmez. Şimdi karşıda medeni dünyanın musikisi de işitildi. Bu ana kadar Şark musikisi denilen terennümler karşısında kansız gibi görünen halk, derhal harekete ve faaliyete geçti. Hepsi oynuyor ve şen şatırdırlar, tabiatın icabatını yapıyorlar…”

Bu konuşmasıyla Türk milletinin artık Alaturka musikiyi bırakma vaktinin geldiğini vurgulayan Atatürk, kendisiyle yapılan bir mülakatta, Alaturka müziğin Bizans’tan kalma olduğunu, Türk müziğinin Batı müziğinden yüzlerce yıl geri kalmış olduğunu söyleyerek “Bizim bu kadar zamanı beklemeğe vaktimiz yoktur. Bunun için, garp musikiciliğini almakta olduğumuzu görüyorsunuz” der. O konuşmadan sonra musiki inkılabı da böylece başlamış olur. Radyolarda Alaturka müzik yasaklanır ve Alaturka müziğin icra edildiği yerlerde kapatılır. Fakat Türk halkı Batı müziğini benimsemedi. Radyolarda iki yıla süren yasağa, 1976 yılında Klasik Türk Müziği konservatuarının kurulmasına kadar geçen süredeki eğitim yasağına rağmen halk kendi müziğini seslendirmeye devam etti.

Bu konserden sonra ülkesine dönen Münire, tahtını “Şark Yıldızı” olan Ümmü Gülsüm’e kaptırdı ve yavaş yavaş sahnelerden çekilmeye başladı. Münire, Atatürk’ün yaptığı konuşmaya darılsa da onun verdiği madalyayı hep sakladı. O dönemde Mısır’da yayımlanan “Ruz el-Yusuf” dergisi 1928 yılındaki 142. sayısında Atatürk’ün Müniretü’l Mehdiye’yi övmesine rağmen Şark müziğini (Türk ve Arap) basit görmesini eleştiren bir yazı yayımlamıştı. Dergi Mustafa Kemal’in Arapça bilip konuştuğunu, Münire’nin de Türkçe bilip konuştuğunu belirtir.