Sur İçi İstanbulunun en merkezi yerlerinden biride Aksaray semtidir. Aksaray'da da en dikkat çeken tarihi yapıların başında Murad Paşa Camii gelir. Bu yazıda camii ve onun zengin haziresinden bahsedeceğim.
15. yüzyılda Murad Paşa (v. 1474) tarafından inşa edilen, cami, imaret ve hamamdan oluşan külliyeden günümüze sadece cami ulaşabilmiştir. Murad Paşa’nın Otlukbeli Savaşı’nda şehit olmasından sonra kardeşi Sadrazam Mesih Ali Paşa külliyeye bir medrese ekletmiştir. Medrese binası 1929-1930 yıllarında, hamam binası ise Vatan Caddesi’nin açılışı sebebiyle 1956 yılında yıktırılmıştır. Farklı yerlerden taşınan Şirmerd Çavuş Türbesi ve Oğlanlar Türbesi, Murad Paşa Camii’nin avlusuna yerleştirilmiştir. Cami, tabhaneli (zaviyeli) cami tipininin şehirdeki sayılı örneklerindendir.
Sadrazam Mesih Paşa, Kara Davud Paşa, (v. 1623), Şeyhülislâm Pîrîzade Osman Sahib Efendi (v. 1770) ve Altıparmak İbrahim Efendi’nin kabirleri de dâhil elliden fazla kabir bulunmaktadır.
Haziredeki diğer zatlar:
Oğlanlar Tekkesi banisi Davud Ağa
Oğlanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Efendi
Molla Seyyid Abdullah Tevfik
Müderris Seyyid Abdullah
Osman Efendi
Seyyid Muhammed Efendi
Hafız Mehmed Şemseddin
İskender paşa mescidi İmamı Hafız Ali
Süleyman Efendi ve ahfadı
Seyyid İsmail
Muhammed Derviş Efendi
Yakup Rüşdi Efendi
Oğlanlar/Olanlar Tekkesi Şeyhi İbrahim Hz.
Melamiliğin önemli siması olan bu zat (1591-92) yılında, Bulgaristan sınırları içinde kalan Köstendil livâsına bağlı Eğridere’de doğdu. “Dil-i Dânâ Kasidesi”nde Melâmî-Hamzavî kutbu İdrîs-i Muhtefî ile (v.1024/1615) on beş yaşında iken görüştüğünü belirttiğine göre 1015 (1606) tarihinden önce İstanbul’a gelmiş ve bu yıllarda İdrîs-i Muhtefî’nin “kalbe bakıcısı” Lâmekânî Hüseyin Efendi vasıtasıyla Hamzavîliğe intisap etmiş olmasıdır. İbrâhim Efendi, aynı yıllarda Halvetî şeyhi Hakîkîzâde Osman Efendi’ye de intisap ederek seyrüsülûkünü tamamladı ve Aksaray’daki Gavsî Tekkesi’ne şeyh olarak tayin edildi. Lakabına izâfetle daha sonra Olanlar Tekkesi diye anılan bu tekkede kısa zamanda büyük bir şöhret kazandı ve vefatına kadar tekkenin şeyhlik makamında bulundu. 22 Rebîülâhir 1065 (1 Mart 1655) tarihinde vefat eden İbrâhim Efendi tekkesinin hazîresine defnedildi.
İbrâhim Efendi “oğlanlar şeyhi” lakabıyla anılmasının sebebini anlatırken, altı yedi yaşlarında bulunduğu sırada Sârbân Ahmed’in dervişi olan dedesi Taptap Şah Ali’nin kendisine mürşidinin ilâhilerini ezberlettiğini, bir gün, “Varımı ol Hakk’a verdim hânümânım kalmadı” mısraını okuyunca, “Acaba kendilerinin varı var mı?” dediğini, bunun üzerine, “Bu oğlancık şeyhtir” diyen dedesinin bu olaydan sonra kendisini “oğlan şeyh” diye sevmeye başladığını söyler (Sun‘ullah Gaybî, Sohbetnâme, vr. 39b). Müstakimzâde ve ondan naklen Mehmed Tevfik, çok küçük yaşta çocuklara biat verdiği için İbrâhim Efendi’ye “oğlanlar şeyhi”, diğer kaynaklar ise lakabın veriliş sebebinden söz etmeksizin “oğlan şeyhi” denildiğini, tekkesine halkın her kesiminin büyük rağbet gösterdiğini, ulemâ ve vüzerânın rağbetinden halkın içeriye girmeye imkân bulamadığını belirtir (Şeyhî, s. 621; Uşşâkīzâde İbrâhim, vr. 398a). Mutasavvıflar, yanlış anlaşılmayı önlemek için ona “olanlar şeyhi” demeyi tercih etmişlerdir.
Tarikat silsilesini Sârbân Ahmed’in dervişi olan dedesi vasıtasıyla İsmâil Ma‘şûkī, Pîr Ali Aksarâyî, Dede Ömer Sikkînî şeklinde yürüterek Hacı Bayrâm-ı Velî’ye ulaştıran İbrâhim Efendi, Hamzavî-Melâmî büyüklerine bağlığını eserlerinin birçok yerinde ifade etmiş, İdrîs-i Muhtefî’den sonra kutbiyyet makamına geçen Hacı Kabâyî Efendi ve Sütçü Beşir Ağa’ya da bağlılığını sürdürmüştür. Mehmed Nazmi Efendi, onun hayatının son yıllarında Abdülahad Nûri’ye intisap ettiğini söyler.
Makamları âli olsun...