MÜNEVVER OLMAK

“Aydın” kavramı “münevver” kelimesinin yerine ikame edilmek istendi. “Aydın” ışık demektir. “Aydınlık” ışıklı anlamına gelir. Bir mekâna lamba yakarak “aydınlık” hale getirirsiniz.

Fakat “münevver” sadece aydınlatmaz aynı zamanda kendisi de bizatihi ışıktır. Yani hem ışıktır hem de etrafını aydınlatır.

Şöyle kısaca izah edelim; “Münevver”, “nur” kelimesiyle aynı köktendir. “Nur” kelimesini “ışık” ifadesiyle açıklamak eksik olur. “Işık” yani aydınlık sadece cisimlerin görünür olmalarını temin edebilir. Bu yönüyle “münevver” kelimesinin fonksiyonlarından sadece bir kısmını ifa eder. İşte o kadar.

Münevver ve aydın kavramlarıyla ilgili bu mukaddimeye niçin yaptım?

Osmanlı sonrası dönemde yaşanan kültürel kırılmaların izahını yapmak maksadıyla bu girizgâhı yaptım.

Okullarda okutulan İnkılap Tarihi derslerinde verilen bilgiler eksik, hatalı veya ilgili dönemin konjonktürüyle mütenasip olarak verildiğinden, dün ile bugün arasında irtibat sağlıklı bir şekilde kurulamıyor.

Harf İnkılabıyla alakalı bir soru üzerine verdiğimiz cevap böyle bir yazıyı vücuda getirdi.

Öncelikle ifade etmeliyim ki, bütün mesele niyetle ilgilidir. Teknik ayrıntılar sizin niyetinize göre şekillenir. Öncelikle şu sorunun cevabını verelim. Daha sonra teknik ayrıntıları konuşuruz;

SORU ŞU:

15.16.17. ASIR TÜRK ASRIDIR. BU ASIRDA TÜRKLERİN KULLANDIĞI ALFABE NEYDİ?

Latince miydi?

Kiril alfabesi miydi?

Yukarıda sözü edilen asırlarda Türk milleti dünyayı idare ediyordu ve süper güçtü. Kullandığı alfabe İslam alfabesiydi Bendeniz Arap alfabesi yerine İslam Alfabesi tabirini kullanmayı tercih ediyorum. Bunun izahı ayrıca yapılır.

Eğitimi mükemmeldi. Devlet kuruluşları muazzamdı. Kullandığı alfabe İslam alfabesiydi.

Arapça ve Farsçadan Türkçeye geçen kelimeler vardır ve olacaktır. Latinceden Türkçeye geçen kelimeler de vardır. Zira Osmanlı Devleti büyük bir devletti. Büyük devletin kullandığı dil de büyük olur. Yani farklı kültürden kelimeler dahil olur fakat öyle kalmaz. Türkçelisan ailesine kazanılır. Bu tür kelimelere “fethedilmiş kelimeler” denir.

Bazı kelimelerin okunması (“kel”, “gel”, “gül”vs gibi) hususunda zorluk var deniliyor. Bunlar aşılmayacak hususlar değildir. Bin sene bu alfabeyi kullanan atalarımız nasıl aşmışlarsa öyle aşılır. Kaldı ki, aynı kelimenin farklı şekillerde okunması okuyucunun zihnini diri tutar.

İslam harfleri başta, ortada ve sonra farklı yazılıyor olması, kişinin seviyesini artırır. Akıllı ve istikbali düşünen insanlar “kolaycılığı” değil derin olmayı ve tefekkür etmeyi tercih eder.

Kolaylık ve kolaycılık rehaveti getirir. Rehavet çürütür. Son bir asırdır hangi seviyede olduğumuz gözler önündedir. Mukayese ederek anlaşılır hangi durumda olduğumuz. Japonya ikinci dünya savaşına girdi yerle bir oldu. Fakat kültüründen kopmadı. Kimliğini muhafaza ederek inkişaf etti.

Japon örneği bize fikir vermelidir.

TBMM sayfasına girerek Şapka İktisası kanununa bakılabilir.

1925’de çıkarılan Şapka İktisası kanununa göre “her Türk şapka giymek mecburiyetindedir”. 1941’e kadar cezai müeyyidesi yoktu. Mülki amirler şapka giymeyenleri kolluk kuvvetleri marifetiyle ikaz ediyorlardı. 1941’de ceza maddesi eklendi ve cezalar verilmeye başlandı. 2014’de Şapka İktisası kanununu üzerinde düzenleme yapıldı ve sadece, 1941’de eklenen kısım iptal edildi. 1925 tarihli kanuna dokunulamadı. Zira bu kanun “devrim kanunudur” ve dokunulamaz.

Her zaman söyledik bir daha hatırlatalım;

Yakın tarih doğru bilinmezse günümüzü okuyamayız.

Doğru tarih, doğru lisan ve doğru din münevver olmanın temel şiarıdır.