MUKADDES VAZİFE

Türk milletinin varlık sebebi imanıdır. Çanakkale’de Mehmetçiğin imanı sayesinde müstevlilere geçit verilmedi.

15 Temmuz hain darbe teşebbüsü süs havuzunda kurşun yağmuru altında abdest alan ve şehit olmayı göze almış insanımız sayesinde bertaraf edilmiştir.

Ehl-i sünnet kuruluşlarına sahip çıkalım. Unvan, para ve mevki değil insanımızın sahih imanı ülkemizin teminatıdır. Muhtaç olduğumuz en büyük kudret imanımız sayesindedir.

Fetö’ün istismar ettiği inancımızı en temiz ve en sahih şekliyle yaşamak mecburiyetindeyiz.

Tarih boyunca Türk milletinin tesis ettiği devlet anlayışında ehl-i sünnet anlayışı esastır. Yani Türk-İslam devlet anlayışında insanların inanması veya inanmaması kendi hür iradelerine bağlıdır.

Önemle hatırlamak gerekir ki, ülkemizi 15 Temmuz darbe teşebbüsüne getiren şartların başında ehl-i sünnet kuruluşlarının ihmal edilmesi vardır.

Unutmamak gerekir ki, devlet en tepededir ve kontrol mekanizmasıdır. Devlet kucaklayıcı ve murakabe edicidir. Toplumun keyfiyetini artırıcı temel unsurların başında teşkilatlanmış millet gelir.

Tarih boyunca gördüğümüz ve son Türk-İslam devleti olan Osmanlı’nın Tanzimat’a kadar olan devresinde müşahede edilen sistemde; devletin üç temel fonksiyonu vardır. Bunlardan biri dış güvenlik, ikincisi içi güvenlik, üçüncüsü adalettir.

Osmanlı'nın orijinal devlet yapısında bu üç fonsiyon kamil manada yerine getirilmeye çalışılmıştır. Diğer hususlarda toplumun bütün ihtiyaçlarını, maariften belediye hizmetlerine kadar millet organize etmiştir. Devlet tüccarlık yapmamıştır.

Osmanlı'nın son dönemlerinde orijinal sistem bozulmaya başlayınca devlet hantallaşmış ve ticaret dahil her hususta faaliyet göstermeye başlamıştı.

Tarih boyunca devlet-millet bütünlüğünün temelinde müşterek mazi ve müşterek istikbal prensipleri vardır. Milleti teşkil eden fertlerin inanç tercihi muhayyerdir. Her kes farklı siyasi veya dinî tercihlerde bulunabilir. Laiklikten söz etmiyorum. Bu prensip Jöntürk-İttihatçı ve İttihatçı artıklarının Avrupa'dan ithal ettikleri bir yapıdır. Laiklik yokken de Türk-İslam devletinde inanç teminatı vardı.

Tarih boyunca ve günümüzde bir hususta asla müsamaha gösterilmez. O da bölücülüktür.

Tarih boyunca Türk milleti İslam ile şereflendikten sonra daima ehl-i sünnet anlayışının hem kalkanı hem de kılıcı olmuştur.

Son Türk yurdu olan Anadolu’da varlığımızı devam ettirebilmek için ehl-i sünnet anlayışımızı daima diri tutmak mecburiyetindeyiz. Ehl-i sünnet kuruluşlarını desteklemek ve gözümüz gibi ihtimam göstermek durumundayız. Başka inançlar ve kabuller de elbette olacaktır ve olabilir.

Siyasi, iktisadî veya başka bir mülahaza ile ülkemizin ve devletimizin şah damarını teşkil eden ehl-i sünnet kuruluşları yıpratılmamalıdır.

Makam ve mevkiler gelir –geçer. Ama biz millet olarak bu coğrafyada varlığımızı devam ettirmek durumundayız.

Sultan Alparslan’ın milletimize tevdi ettiği “biz temiz bir milletiz. Çünkü ehl-i sünnetiz” anlayışı, Türk milletinin en mukaddes emanetidir.

Atamız Sultan Alparslan’ın bize olan bu emanetine sahip çıkmak en mukaddes vazifemizdir.