MUHAFAZAKÂRLIK

Hepimizce malum sayısız İslam anlayışının varlığı. Vahim tarafı ise, birinin yekdiğeri ile çatışan bir seyir izlemesidir.

Bu denli değişik ve birbiri ile çatışan, didişen ve hatta savaşan anlayışların hepsine birden İslam demek, akla da mantığa da uyacak bir yaklaşım olmasa gerek.

Bu durumda, bir doğrudan başka geriye kalanların tamamı yanlış ve batıl bir tanımlama ile karşı karşıya demektir. İşte bu batıl yorum ve yaklaşımlardan bir tanesi de ‘’ muhafazakârlık ‘’ tanım ve yaklaşımıdır.

Aslında,Ortaçağ Avrupa’sının Hıristiyan dininin kimi mezheplerinin kendilerini kurgulayıp konumlandırdıkları bir isimlendirme olan muhafazakarlık, sonradan ve hiç alakası olmayan İslam’a entegre edilmesi de, belli mahfiller tarafından ve bilinçli bir şekilde tedavüle soktukları bir inanç şeklidir.

Evvela kelimenin anlamı ve köküne dair bir giriş yapalım ki, söylemlerimizin anlam ve içeriği daha bir açıklığa kavuşmuş olsun.

Muhafazakârlık; bir koruma, kollama ve bunun sonucunda, alt yapısında bir korkunun varlığından hareketle devreye girecek bir davranış ve inanç şeklidir. Düşünce ve inançta oluşabilecek bir çalınma, değişiklik, deformasyon geçirebilme potansiyelin varlığına karşı bir refleks halidir. Basit ve en genel tanımlamanın bu olmasından hareketle, gelelim şimdi bu yorumlama ve inanç şeklinin İslam ile olan ilintisine. Evvela İslam Dininin değiştirilmesi, kirletilmesi, bozulması ve dejenere edilmesi mümkün mü!?

İslam Dininin sahibi olan Allah, kitabını, yani Dininin korumasını bizatihi üzerine aldığını ve dolayısıyla bozulmasının, tahrif edilmesinin, içeriğinin boşaltılmasının, hükümlerinin değiştirilmesinin imkânsızlığına vurgu yapmaktadır ( Hicr 9 ). Kendisine bu denli güvenen İslam Dini, kendisinin gerek ayet bazın da ve gerekse bütünlük anlamın da her türlü tartışma ve teste tabi tutulmasını bizatihi isteyerek sağlamlık iddiasında bulunurken, ona tabi olduklarını söyleyenlerin korkularının ve dolayısıyla muhafaza etmek gibi malayani bir inanç ve eylem içerisinde bulunuyor olmalarının, İslam Dininin referansları bakımından açıklanabilmesi imkânsızdır.

Kimden neyi muhafaza etmek istiyorlar!?

Ellerinde ki malzemenin sağlamlığından endişe etmeyen, bozulacağına dair korku ve kuşkusu olmayan, Dinin sahibinin ve koruyucusu Allah olduğuna inanan kişi ve ya bir topluluğun, kendisini , muhafazakar diye kodlaması ve konumlandırmasının izahı neyle ve nasıl mümkündür!?

Muhafaza edilmesi istenilen şey mi çürük!? Yoksa ona saldıracak, bozmak ve tahrif etmek isteyecek olanların gücü mü büyük!? Bu korkunun ve böylesi bir inancın hareket noktası hangisidir?

Muhafazakarlık, konuşacak, anlatacak ve ikna edecek us ve duygu harmanında bambaşka söylemler geliştirecek düzeyden yoksunluğu, Dinin kutsallığı üzerinden ucuz ve alıcısı olmayan bir sav ile geçiştirmek mantığı değil midir!?

İslam’ın korunma ve kollanmaya ve dolayısıyla muhafaza edilmeye gereksinimi yoktur. Kimi iyi niyetli ama cahil kişilerin bu kavram üzerinden kendisini ifade ediyor olması, kötü niyetlilerin havuzuna su taşıdığı vebalini ortadan kaldırmayacaktır. İslam Dini üzerinden seküler hesap ve çıkarlar peşinde koşanlar, bu aşağılık hesaplarına meşruiyet kazandırmak için bir takım uyduruk Dinsel söylemlerinin üzerine gidilmemesi, kritik edilmemesi ve dolayısıyla maskelerinin düşürülerek deşifre edilmemeleri için uydurup arkasına sığındıkları bir kavramdır.

Müslüman, korkunun değil bilginin, endişenin değil aklın, evhamın değil hikmetin sahibi ve savunucusu olmalıdır.

Bilgi, korkuyu kuşattığı zaman muhafazakârlık ölecek ve Kuran ve Müslüman Dünyaya hâkim olacaktır…