Milmanev

Dünya hasta. Hem de her zamankinden daha ağır. Savaş, terör, kuraklık, ekonomik krizler ve göç… Hepsi bir arada. Bu sorunlar daha önceleri bölgesel tehditti. Şimdi tüm bünyeyi etkiliyor. Elde ettiğimiz teknoloji dünyadaki tüm canlılar için tehlike arz ediyor. Artık kimse güvende değil. Saldıran da saldırılan da aynı derecede korkuyor. Kaç ülkenin Stanley Kubrick’in Dr. Strangelove filmindeki gibi bir “Kıyamet Günü Silahı” sakladığını bilemiyoruz.

Güçlü olma hevesi, teknoloji ve silahlanma yarışı bizi çıkmaz bir sokağa soktu. Bilim ve teknolojiyi sadece kuraklık ve hastalıklarla baş etmek için kullanmadık. Başkalarına hükmetmek için istedik. Peki, çare ne? Çıkmaz sokaktan çıkılır mı? Hatamızı kabul edip geri dönme cesareti gösterirsek çıkılır diye düşünüyorum. Geri dönüp önceliklerimizi değiştirmek dışında yapacak bir şey yok. Belli değerlere tutunarak yok almalıyız. İnsanı hızlıca özüne döndürmeliyiz. Bu durumun bir daha yaşanmaması için de yeni neslin talim ve terbiyesinde değer merkezli bir yöntem izlemeli ve milli, manevi ve evrensel değerleri iyi işlemeliyiz. Dünyayı hastalıktan ve yozlaşmadan ancak bu şekilde kurtarabiliriz.

Gençlerimize kim olduklarını öğretmeliyiz. Yaşadıkları bölgenin tarihini, coğrafyasını, şiirini, türküsünü, gelenek ve göreneğini araştırma imkanları her zaman olmalı. Kendinde, ailesinde, ilçesinde, ilinde, bölgesinde ve ülkesinde derinleşmeli. Faydalı olmaya çalışmalı. Ülkesini gezip görmesi teşvik edilmeli. Ana dil iyi öğretilmeli. Körü körüne taklit gribine yakalanmamalılar.

Başka milletleri körü körüne taklidi gribe benzetiyorum. Bu grip çoğu millet için bir süre sonra kendiliğinden geçiyor. Ama bazen de grip virüsü kendisini yeniliyor ve ölümcül hale geliyor.

Bu yüzden bağışıklık sistemimizi sürekli güncel ve güçlü tutmalıyız. Bu da içinde yaşadığımız ülkeyi yaşanılır ve mamur bir yer haline getirmekle olur. Bu ülkenin kolay kurulmadığını ve iyi korunması gerektiğini gençlere öğretmeliyiz. Gençlerimizi Türkiye vatandaşı çatısı altında kolayca toplayabilmeliyiz. Mesele vatansa gerisi teferruat olabilmeli.

Manevi değerler ise bir diğer çıkış yolumuzdur. Türkiye’de tüm eğitim seviyelerinde iyi bir din ve ahlak eğitimi verilmeli. Arapça ve İslam Tarihi öğretilmeli. Bizi batılı eğitim kurtarmaz. Kanalizasyon sistemimizi yaparken gelişmiş ülkeleri örnek almalıyız ama eğitim sistemimizi inşa ederken kendimize bakmalıyız. İhtiyaç duyduğumuz insanı yetiştirmeliyiz. Yoksa kendimize yabancı çocuklarımız olur. Kendi çocuğumuzdan küfür yeriz.

Manevi eğitimden elde edilecek ilkeler; inanmak, iyi işler yapmak, adil olmak, yaptığı her işin ahirette karşısına çıkacağını hesaba katmak gibi birkaç temel prensip halinde verilse bile toplumda büyük fark oluşacaktır. Toplum, Allah’ın rızasını kazanmak için çalışanların sayısı arttıkça daha bilge hale gelecektir. Tek katmanlı toplumdan çift katmanlı, daha derinlikli ve daha anlamlı bir topluma geçiş sağlanacaktır. Her vatandaşımızın başına bir kamera ya da polis koyma zorunluluğumuz kalkacaktır.

Milli ve manevi değerleri verirken evrensel değerleri de unutmamak gerekir. Eğitimde evrensel değere yer verilmediğinde gençler özellikle çok kültürlü ve uluslararası ortamlarda sudan çıkmış balığa dönerler. Dünyanın gittiği yönü kavrayamazlar. Kimseye kendilerini anlatamazlar. Kendi ülkelerinin kıymetini bilmedikleri gibi başka ülkelerin de kıymetini bilmezler. Bu anlamda sadece kendimizle meşgul olmamalıyız. Zaman zaman bakışlarımızı dünyaya çevirmek bizi geliştirecektir. Güvenli ortamımızı bırakmaya cesaret etmeliyiz. Balıklar bile bazen kafalarını sudan çıkarıyor…

Gençlerimizin; çevre bilinci, demokrasi, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları gibi konularda söyleyecek bir çift sözü olmalı.

Sonsöz: Bizi; kendimiz olmak, iyi bir Müslüman olmak ve dünyaya açık olmak kurtaracaktır.