Bir diğer iddiada ise şöyle denilmektedir: “Baycu Noyan’ın Konya’ya gelip Mevlânâ ile görüşmesinden sonra (654/1256) Mevlânâ’nın Moğol askerleriyle de iyi ilişkiler içinde olduğu fark edilmektedir.

Bir diğer iddiada ise şöyle denilmektedir: 'Baycu Noyan'ın Konya'ya gelip Mevlana ile görüşmesinden sonra (654/1256) Mevlana'nın Moğol askerleriyle de iyi ilişkiler içinde olduğu fark edilmektedir. Örnek olarak Moğol askerleri Konya'daki harmanları (Muhtemelen ahilere ait) yağma ederlerken Mevlana'nın işareti ile Mevlana'ya yakınlık gösteren Ahi Mehmed'in buğday yığınına ilişmemeleri (Menakibu'l-arifin terc. I, 483) Mevlana muarızı, Konevi ile Ahi Evren'in dostu zengin bir Tacir olan Hacı Tacu'd-Din-i Kaşi'nin öldürülmesi ve servetinin yağma edilmesi (Aynı eser, I, 297-298) olaylarında Mevlana'nın parmağı bulunduğu anlaşılmaktadır. 'Mevlana ile Baycu görüşmesi iddiasıyla verilen tarih, Konya'nın Moğol kumandanı Baycu komutasındaki Moğollarca kuşatılması olayına aittir. Bu kuşatma esnasında Mevlana'nın Moğol kumandanı ile anılan türden bir ilişkisinin olmadığına; nasıl bir rol oynadığına dair kendi gazelleri, Mevlevî kaynakları ve diğer tarihi kaynaklarda olayın ele alınış şekline ilişkin daha önce yeterli bilgi verildiğinden tekrarına lüzum duymuyoruz. Burada göze çarpan paradoks ise bir önceki paragrafta Mevlana'nın, Moğolların Anadolu'ya girdiği 640/1243 yılından itibaren sıcak ilişkiler içine girdiği belirtilirken hemen ardındaki paragrafta Mevlana'nın 654/1256 yılında Baycu ile görüşmesinden sonra Moğol askerler ile iyi ilişkiler içine girdiğinin söylenmesidir. Söz konusu dönemde zaten Anadolu'da askeri varlıklarıyla boy gösteren Moğollarla Mevlana, ilişkiye girmek için Moğolların Anadolu'ya hakim oldukları 640 yılından 654'e kadar neden on dört yıl beklemiş ve bu konuda Moğol askerleri ile ilişkisine dair bir olay kaynaklarda aktarılmamıştır. Şimdi Mevlana ve Moğol askerleri arasında var olduğu iddia edilen bu işbirliğine ilişkin, örnek olarak verilen 'Moğol askerleri Konya'daki harmanları (Muhtemelen ahilere ait) yağma ederlerken Mevlana'nın işareti ile Mevlana'ya yakınlık gösteren Ahi Mehmed'in buğday yığınına ilişmemeleri' ile ilgili rivayeti ele alalım. Mevlana'nın bir Ahi düşmanı olarak gösterildiği iddiaya kaynak gösterilen ve Eflakî 'de yer alan rivayette bir Menakıb kitabından bekleneceği gibi Mevlana'nın kerametiyle ilgili bir olay şöyle anlatılmaktadır: 'Mevlana'nın 'Benim kardeşim' dediği fütüvvet erbabının sultanı Ahi Mehmet Seyyid Abdi'den şöyle rivayet edilir ki: Harman zamanı benim büyük bir buğday yığınım çıkmıştı. Bu sırada birdenbire Moğol askeri Konya sahrasını kapladı, harmanları darmadağınık edip yağmaya girdi. Mevlana hazretleri bana bir ferece giydirmişti. Hizmetçiye 'o mübarek elbiseyi buğday yığınının üzerine at da onun bereketi ile buğday yığınına bir şey olmasın' diye emrettim. Allah daha iyi bilir ve şahit olarak da kafidir ki, yakın ve uzak bütün komşularımızın buğdaylarını yağma ettiler; fakat ne biri bizimkinin etrafında dolaştı, ne bir saman çöpü kayboldu ve ne de bir tane götürdüler. Sonra hepsini şehre taşıdım ve sofra sofra misafirlere ikram ettim. Şehre inince doğru Mevlana'ya gittim. Gülerek beni karşıladı ve 'Eğer Ahi isteseydi onların hepsi kurtulurdu' dedi.' Görüldüğü gibi bu rivayetle, Mevlana'nın yüceliğini vurgulamak amacına matuf bir menkıbe anlatılmaktadır. Menkıbede Moğolların yaptıkları yağma ve yıkım anlatılmakta Ahi Mehmed'in harmanının ise Mevlana'nın kerametiyle kurtulduğu vurgulanmaktadır. Birçok tasavvuf büyüğüne ait bu tür kerametlerin aktarıldığı menkıbeler, dönemlerinin psiko-sosyal atmosferi hakkında bizlere önemli ipuçları vermektedirler. Menakıb geleneğinde bu tür rivayetlerle verilmek istenen mesaj, meselenin vahametine ve olağan üstülüğüne dikkat çekilerek, tarikat pirinin kerametinin vurgulanmasıdır. Buradaki aktarılan olayın da anılan türden bir keramet olabilmesi ise o dönem şartları ve toplum bilinci itibariyle olağan şartlarda mümkün görülmeyen bir olayın, Mevlana'ya atfen vuku bulduğunun söylenmesi ile mümkündür. Bu olayın bir işbirliği ile yapılması durumunda ise olayın keramet boyutu ortadan kalkacak ve bu rivayetin aktarımına da bir Menakıb yazarı gerek duymayacaktır.