Dün gece yarısına doğru deklere edilen anlaşma ve sonuçlarına dair dair tek ama okkalı bir cümle edilecekse eğer, o cümle ‘’ Mevkidaşım Putin ‘’ cümlesidir. Zira bana bu makaleyi yazdıran motor cümle de bu olmuştur.

Dün gece yarısına doğru deklere edilen anlaşma ve sonuçlarına dair dair tek ama okkalı bir cümle edilecekse eğer, o cümle '' Mevkidaşım Putin '' cümlesidir. Zira bana bu makaleyi yazdıran motor cümle de bu olmuştur.

Cumhurbaşkanını takip edenler bilirler ki Putin, İtalya Başbakanı Berlisconi ve Trump ile birlikte dostum diye hitap ettiği belli başlı üç kişiden birisidir. Ancak dün akşam ki gerek ''Mevkidaşım Putin '' hitabı ve gerekse yüz ifadesi, bu dostluktan geriye bir şeylerin kalmadığını göstermekteydi.

Astana, soçi ve diğer birçok anlaşma ve mutabakatlar Rusya ve onun lideri Putin tarafından hiçe indirgenmiş ve bunun sonucun da ikili dostluk yara almanın da ötesinde bitme noktasına getirmişti. Evet, açıklanan anlaşma metinlerine bakılacak olursa Türkiye'nin buradan kazançlı çıktığını söylemek pek olası değildi.

Ayrıca bu anlaşma metninin kalıcı ve anlamlı bir çözüm getirmeyeceği, kısa zaman içerisinde patlama potansiyelinde ki yükseklik '' her türlü hakkımız mahfuzdur '' cümlesi ile kendisini satır aralarında açık etmekteydi.

Suriye ve İdlib de gelinen nokta itibarıyla neler olduğu ve neler yaşandığı bir kenara, bundan sonraki olacaklar ve yaşanılacaklara dair de anlamlı, önemli ve cüretkar bir cümle niteliği taşımaktadır Mevkidaşım Putin…

Mevkidaşım !

Bizatihi kendi kendinizi ya da başkalarının sizleri bir takım verilerden hareketle büyük ve güçlü devlet kategorisine koyup ve Türkiye'yi de bu güç ve sikletin dışında tutuyor olmaları bizler için kıymete değer ifade, tespit ve saptama içermemektedir. Zira biz hem kişisel ve hem de devletlerarası bir denklik sahibiyiz vurgusu taşımaktaydı.

Bu denklik sebebiyledir ki kendinizi farklı ve bizleri de farklı bir yere koyma yanılgısına düşülmemeli zira biz ülke olarak her türlü olasılığa hazır ve bütün bunları da sizi dengimiz görerek açıkça deklere etmekteyiz vurgusu taşımaktaydı.

Artık dost değildik ve düşman olabilme potansiyeli de her an kendisini gösterebilir bir olasılık taşıması hasebiyle sizi asla güçlü bir devlet konumuna koymuyor ve kendimizi de en hafif tabirle sizinle her platform da karşı karşıya gelebilecek denk bir devlet olduğumuzu da bütün dünya önünde deklere ediyoruz denmekteydi.

Aslın da Türkiye, Rusya ve Putin tarafından aldatılmış ve sahada ki düşman boyutuna getirilmiş değildi. ABD ve NATO'nun ciddiyetsiz, samimiyetsiz ve ilkesiz tutumları, haliyle Rusya ve Putin'in de gardını değiştirmesinde en büyük gerekçe olmaktaydılar.

Artık kartlar yeniden karılıyor ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Türkiye, er ya da geç ( Allah korusun ) Rusya ile karşı karşıya gelecektir. Bu geliş, hem Türkiye ve hem de Rusya'nın şahinlerince ajite edilecek ve hem de saha, bu duruma kendiliğinden evrilecektir.

Türkiye, deklere edilen anlaşma maddelerine göre bir takım haklarından feragat etmiş olmasına rağmen yeterli görülmeyecek, ajitatif girişimlere, tahrikvari atışlara, çok çeşitli tacizlere kadar muhatap olacaktır. Bir yere kadar sabır ve direnç gösterilecek olsa dahi, bu tacizler, taciz ötesi bir boyuta evrilecek ve Türkiye o an itibarıyla fiili bir savaşın içerisinde olacaktır.

Elbette Türkiye ciddi, büyük ve güçlü bir devlettir. Elbette kendisinin hesap dışında tutulduğu bir takım aykırı girişimlere duyarsız kalmayacak ve gereken tavrını da göstermek zorunda kalacaktır. Keşke ama keşke hiç buralara gelinmese, Kardeş Esat hep kardeş kalıp bizler de ona abi olabilseydik ve mevcut sınırlarımız Suriye ordusu ile bizim ordumuzun ortak devriyeleri ile güvenlik altına alınabilseydi.

Keşke…