MESELE FESAT FİL ARZ

Dünya Savaşı'ndan sonra adı Osmanlı Devleti olan topraklar, Türkiye, Suriye, Irak, Mısır ve daha birçok ülke ve isme bölündü.

Savaşın galipleri, ülkeleri toprak olarak bölmekle kalmadı, bir de içinde mezhep, etnik ve ideolojik bölünmeler meydana getirdi.

Bu batının geleneksel sömürgeciliğinin yerini alan yeni bir stratejiydi.

Artık silahla hükmetmeyi bir kenara bırakıp, ülkeleri idare edenleri yönetmeyi tercih ettiler.

Böl parçala yönet! Formül buydu ve bunu sağlamak Müslüman toprakları için hiç de zor değildi!

Bu stratejiden en büyük nasibi de Türkiye aldı.

Önce Türk-Kürt bölünmesi tasarlandı.

Bunun yanı sıra Alevi-Sünni bölünme ve bu ikisini dengede tutmak adına da laik ve anti laik bölünme kurgulandı.

Formülün asıl sıkı vidalarını oluşturan da laik-anti laik kavramıydı.

Mesela bir Türk'ün sadece ırkçı olması, gereken bölünmeyi dinamik tutmazdı.

Ancak hem Türk hem laik olursa, anti laik Türk ile yine bir karmaşaya düşerdi.

Hesap buna göre yapıldı.

LAİK; Türk, Kürt, Alevi, Sünni

İSLAMCI; Türk, Kürt, Alevi, Sünni

Neresinden bakılırsa bakılsın aslında sistem tam ortadan bölmüştür.

Birey ırkçılıktan kendini kurtarsa, ideolojiye takılır!

İşte sıklıkla kullandığımız ''Oyunu görün'' ifadesindeki Türkiye'ye oynanan oyun tam olarak budur!

Batı bu oyunu mükemmel tasarladı ve yazının başında bahsettiğim Osmanlı Devletinden kalan bakiyeyi 100 yıldır kan ve yoklukla canının istediği gibi idare etti.

Enteresandır. Bu bölgede 100 yılda 5 darbe gören ülke sadece biz değiliz.

Mısır'da, Irak'ta, Suriye'de, İran'da, Yemen'de tıpkı bizdeki gibi defalarca darbeler oldu.

Bu kader benzerliği bir tesadüf değil elbette! 1. Dünya Savaşı'nı kazanan Emperyalistler, tüm Ortadoğu ülkelerinin içinde farklı isimlerde teşkilatlanmalar kurdu.

Türkiye'deki resmi adı Özel Harp Dairesi idi.(Tarihimize kazınmış Maraş, Çorum, Sivas, Başbağlar gibi faciaları tasarlayan ve PKK ile paslaşarak şehit cenazelerinin gelmesini sağlayan kurumdur.)

Türkiye işte bu kadar ihanet içindeydi.

Bu kadar başkalarının olmayan vicdanına kalmış bir ülkeydi.

Sadece bölünmeleri dinamik tutacak kaos teşkilatlanmasıyla da kalmadılar.

Anayasa mahkemesinden meclisin seçtiği Cumhurbaşkanına kadar her şey milli iradenin önünde engel teşkil etsin diye tasarlandı.

Anlamak istemeyen anlamıyor ama inanın bu konunun tüm detaylarına hâkim birisi için, bugün bu gelebildiğimiz nokta mükemmel üstü bir başarıdır! Bunca virüsten ülkeyi temizleyebilmek, şimdi kıymeti bilinmese de tarihte inanılmaz bir dönüm noktası olarak değerlendirilecektir.

Her ne kadar oyunları bozmuş olsak da asıl oyun hala meclisin içinde duruyor.

Bu da iç çekişmelerle oyalanacak bir ülke adına tasarlanan parlamenter sistem kurgusudur.

Sivil iradenin en tepeye yükselmesine hiç bu kadar yaklaşmamıştık! Eğer Türkiye başkanlık sistemine geçerse, yılanın başı tamamen ezilmiş olacaktır.

Evvel zamanda Türkiye'yi şekillendirenlerin medyası olan Cumhuriyet gazetesi ve Türkiye'yi ellerine verdikleri bir kaç aileye bağlı medya uzantıları meseleyi özünden saptırmak için çırpınıyor ama dilerim millet bu meseleyi çok iyi anlar.

Bahsettiğim konvansiyonel medyanın ''Erdoğan diktatör olacak'' korku politikasını vicdanla değerlendirmek gerekir.

Aynı medya, Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı olduğunda '' Artık kadınlar-erkekler ayrı otobüse binecek'' diyordu.

20 sene geçti, ne oldu?

Aynı medya "Başörtüsü kamuda serbest olursa, irtica olur" diyordu. Ne oldu?

Aynı medya "Kürtlere imtiyaz verilirse ülke bölünür" diyordu. Ne oldu?

Ne olduğunu ben söyleyeyim.

Erdoğan sözlerini tuttu, % 34 oyla geldi. Oyunu %52'ye kadar çıkardı.

Bu ne demek? Milli birlik ve demokrasimiz şekillendi demek.

Özlük haklarını alan vatandaş ülkesine daha çok sahip çıktı demek.

Aksi halde asla Erdoğan samimi bulunmaz oyu da ilk geldiği seçimle, son girdiği seçim arasında %18 fark etmezdi.

Bu fark neredeyse 10 milyon insanın oyuna eşittir!

Diktatörlük ifadesi tamamen gerçeği perdelemektir.

Başkanlık sistemi gelince sandık önümüzden gidiyor mu ki diktatörlük olsun? Beş senede bir tekrar sandığa gidecek, başkanımızı seçeceğiz! Beğenmediğimiz başkanı göndeririz.

Ama avantajımız sivil irade en tepede olur!

Bizler Boğaz baronu değiliz! Bizler yüksek rütbeli generaller, eli tokmaklı hâkimler değiliz!

Bizler siviliz! Bizler halkız! Eğer başkanı en tepeye koyarsak, en tepede biz oluruz!

Bu konuyu çok iyi hesap etmek gerekir.

Bu konu Ak Parti veya Erdoğan meselesi değil, Türkiye meselesidir!