Milli mücadele sonrası imzaladığımız Lozan Antlaşması bilindiği üzere bir sulh antlaşmasıdır.

Milli mücadele sonrası imzaladığımız Lozan Antlaşması bilindiği üzere bir sulh antlaşmasıdır. Bize öğretilenlere göre düşmanı yenmiş ve yurttan temizlemiştik. Oysa ki savaş bitmiş ve düşman yurttan temizlenmiş olsaydı bir çok maddesi aleyhimize sonuçlanan bu antlaşmayı imzalamak durumunda da kalmazdık.



Aslında biz sadece Yunan işgal güçlerini yenmeyi başarmıştık. Bu süreçte İngiltere içerisinde 2 uçak gemisinin de olduğu donanmayı İstanbul’a, ABD ise 13 yeni savaş gemisini Türkiye sularına göndermişti. Lozan imzalanana kadar da İstanbul’daki İngiliz işgali devam etmiştir. Yani savaşı kazanmış falan değildik. Yunanı yenerek masada oturmaya hak kazandık sadece.

Bu şartlar altında gidilen bir antlaşmadan, böylesine kötü sonuçlar alınması gayet normaldir. Aslında Lozan’ı övmeye de yermeye de fazla mahal yok. Yıllardır savaşmaktan yorgun, ancak Tekalif-i Milliye emirleriyle asker ve malzeme toplayabilen ordunun yeniden büyük bir savaşı kaldıracak hali kalmamıştı. İşgalci güçler istediklerini Lozan’da aldılar ve gittiler. İşin özü budur.



Lozan’da kaybedilen topraklar bir yana asıl kaybettiğimiz şeyler kendimize olan öz güvenimiz, büyük ülke olma övüncümüz ve nihayetinde yaşananlarla milli ve dini bilincimiz olmuştur. Bu, verilen topraklardan çok çok daha büyük kayıplardır.



Yıllar süren milli mücadele teslimiyet şartlarını aratmayacak bir antlaşmayla sonuçlanmıştır. Batı Trakya, Ege adaları, Batum kaybedilmiş, Musul ve Kerkük önce belli bir süre petrol gelirlerinin yüzde onu karşılığında sonrasında bu da belirli bir nakte çevrilerek terkedilmiştir.

İngilizler hilafetin kaldırılmasında ayak sürüyen Türkiye’yi antlaşma yapmamakla tehdit etmiş, bunun sonucunda hilafet Lozan’ın imzalanmasının ön şartını yerine getirmek adına kaldırılmıştır. Böylelikle İslam ülkelerinin lideri olan Türkiye, alalede bir ülke konumuna düşmüştür. Şüphesiz bu durum yüzyıllardır hilafeti elinde bulunduran bir ülkenin halkına büyük oranda özgüven kaybettirdiği gibi, İslam toplumları açısından da batı karşısında ezilmişlik psikolojisinin ilk adımı olmuştur.



İngilizler ancak Lozan imzalandıktan sonra İstanbul’u terk etmişlerdir. Bunu sebebi de antlaşmadan istediklerini almış olmalarıdır. Artık bize bıraktıkları topraklarda yüzünü tamamen batıya dönmüş bir yönetim bırakmanın huzuruyla terk ettiler İstanbul’u. Ve o günden bu zamana kadar da Türkiye ne zaman yüzünü başka bir yöne, özellikle de özüne dönmek istese çeşitli yollarla hizaya getirmesini bildiler.


Bu gün batının sancısının sebebi, o gün verilen sözlerin ve alınan istikametin Türkiye tarafından dirençli bir şekilde değiştirilmek istenmesidir.


Cumhurbaşkanımızın Lozan çıkışı aslında “Sizin sancınızın sebebini biliyoruz, hiç boşuna kıvranmayın ne yaparsanız yapın bu sefer bizi yolumuzdan döndüremezsiniz” demektir. Lozan’da savaş sonucunda çizilen sınırlar ancak yeni bir savaş sonrasında değiştirilebilir. Bu şimdilik mümkün görünmediği gibi iktidarın da böyle bir düşüncesi ve planı olduğunu sanmıyorum.


Cumhurbaşkanımızın çıkışı ülke sınırlarının değiştirilmesinden çok daha başka anlamlar içermektedir. Lozan’da bize vurduğunuz manevi prangaları kırdığımız, bize çizdiğiniz istikameti değiştirdiğimiz, bize biçtiğiniz rolü artık reddettiğimiz için üzerimize gelmeyin, gerekirse sınırları da değiştirmek için karşınıza çıkarız demek içindir bu söylenenler.