Libya ve Akdeniz Enerji Oyunu

Libya, bir zamanların refah düzeyiyle bölgesinde adından söz ettiren, yer altı kaynaklarını etkin bir şekilde kullanarak inşa ettiği ekonomisiyle bölgesel çapta hatrı sayılır söz hakkı olan ülkeydi. 2011 yılına ait verilere göre 6.5 milyonluk nüfusu sahip bir ülkeydi. 2011 yılında başlayan iç savaşın ardından, 1969 yılından beri Libya’yı yöneten 32 yıllık Muammer Kaddafi Rejimi sona ermiş, ülke bölgesel bazlı çeşitli güç gruplarının hakimiyeti altına girmişti. İç savaşın ardından ülkenin kaderi de kendisini 42 yıllık iktidarında demir yumrukla yöneten Muammer Kaddafi’nin kaderine benzer bir şekilde ilerliyor. 2011 yılında Kaddafi Rejimi’nin devrilmesinin ardından, 13 Şubat 2015 tarihinde DAEŞ, 21 Hristiyan’ı infaz ettiği videoyu internette yayınlayarak Mayıs 2015 tarihinde Libya’nın en büyük şehirlerinden olan, Muammer Kaddafi’nnin doğduğu şehir olan Sirte’nin kontrolünü ele geçirdi. Terörist örgüt, Bingazi ve Derne şehirlerine de saldırı düzenlemesine rağmen başarılı olamayarak tekrardan Sirte’ye çekildi. DAEŞ, Sirte’yi kendi merkezi konumu haline getirdi. 7 aydan fazla süren çatışmaların ardından Sirte, tekrardan Libyalı güçlerin kontrolü altına girdi. DAEŞ’in yenilmesiyle birlikte ülkede hükümet krizi ortaya çıktı. BM, bazı AB Ülkeleri, Türkiye , Katar ve birçok ülke tarafından desteklenen Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti ve Rusya, Mısır, BAE ve Fransa, Yunanistan tarafından desteklenen Tobruk Merkezli, General Hafter’in kontrolündeki Libya Ulusal Ordusu.

Libya bugün tam anlamıyla devlet otoritesinin olmadığı, bireylerin can ve mal güvenliğinin olmadığı, hukukun askıya alındığı bir ülke. Büyük çaplı ve yerel çaptaki savaş baronları, adamlarının ve silahlarının gölgesinde kendi bölgelerinde devlet otoritesi gibi davranıyorlar. Ülkesel çapta baktığımızdaysa iki başlı bir yönetim var. Ulusal Mutabakat Hükümetine bağlı birlikler birçok düzensiz birlikten oluşuyor. Düzenli ordu ve etkin bir askeri güç oluşturmaktan şu an için oldukça uzaklar. Globalfirepower’a göreyse, Hafter’in kontrolündeki Libya Ulusal Ordusu, 30.000 civarında asker, savaş uçakları, eğitim, kargo ve saldırı uçakları, saldırı helikopterleri, tanklar, fırkateyn ve devriye gemilerinden oluşuyor. Bu güç dengesine göre General Hafter’e bağlı birliklere Libya’da düzenli ordu olmaya en yakın ve askeri olarak gücü merkezinde toplama potansiyeli en yüksek askeri varlık diyebiliriz. Libya halkı tarafından sevilmeyen, meşru bir iradeyle görevlendirilmeyen bir askeri varlık bu. General Hafter ilginç bir kişiliğe sahip. 1969 yılında Muammer Kaddafi ile Kral İdris’i deviren subaylar arasında bulunarak Libya’da öne çıktı. Kral İdris sonrası Muammer Kaddafi’nin en güvendiği adamları arasında yer alıyordu. 1980’lerde Çad ile savaşan Libya Ordusunun başında görevlendirildi. Fransa’nın desteklediği Çad Ordusu ile yaptığı savaşlarda, 1987 yılında birlikleriyle birlikte Çad tarafından esir alındı. Esaretinin sonunda serbest bırakıldığındaysa, ülkesinden bir kahraman gibi Çad’a savaşmaya gönderilen Hafter, Kaddafi tarafından vatan haini olarak ilan edilmişti. Hafter’in düşmana teslim oluşu yıllarca Libya Ordusunun subay ihtiyacını sağlayan harp okullarında, subay adaylarına düşmana teslim olan hain olarak öğretilmesinin temel sebebiydi. Ülkesine dönmeyi reddeden Hafter, esaretten sonra ABD’nin Virginia eyaletine yerleşti. Virginia’da rejim muhalifi Libya Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin liderlerinden biri oluvermişti. Bundan sonraki yıllarını Kaddafi rejimini devirmek için harcayacaktı. 2011 yılında Libya İç Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, yıllardır beklediği fırsat önüne altın tepsiyle gelmişti veya getirilmişti.

Bugün ise Libya'da yaşanan son gelişmeleri analiz ettiğimizde, Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin Libya'nın stratejik şehirlerinden biri olan Giryan'ı Hafter güçlerinden geri almasının ardından, Hafter güçlerine bağlı birliklerin sözcüsü Ahmed el Mismari, Türkiye'nin doğrudan UMH'ye destek verdiğini ve her türlü Türk uçaklarını, gemilerini ve Libya’da bulunan Türk Vatandaşlarını hedef alacaklarını söyledi. Köklü bir askeri geleneğe sahip olan, Dünya'nın en büyük ordularından birine sahip ülkemize karşı, General Hafter'in sözcüsünün, arka planda başka hesaplar ve güçler olmadan böyle bir açıklama yapması kabul edersiniz ki oldukça çocukça kalacaktı.

Libya İç Savaşının ardından iç sorunlarıyla boğuşan Libya’ya karşı Yunanistan, Libya'ya ait olan deniz alanını işgal etti ve ülkeyi 63.000 KM2'lik alana hapsetti. Bu konuyla alakalı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin, haklarını geri almak için uluslararası çeşitli girişimlerde bulunduğu biliyor. Bugün Libya’da meydana gelen hadiseler, Doğu Akdeniz'de ülkemizin gerçekleştirdiği sondaj faaliyetleri ve 3 Trilyon Dolarlık yeraltı kaynağından bağımsız olarak düşünemeyeceğimiz bir konu. Uzun vadede General Hafter’in Libya’da kontrolü ele geçirmesi , Türkiye’nin bölgesel çıkarlarının zarar görmesi demektir. General Hafter’in Libyalılar tarafından meşru bir seçimle yetkilendirilmediği, sevilmediği, desteklenmediği de ayrı bir gerçeklik olarak göze çarpıyor. Libya’lı birçok eski askerde kendisini, ülkesi için savaşmak yerine düşmana teslim olan bir hain olarak görüyor. Şimdi asıl soru şu; General Hafter kimin çıkarlarına hizmet ediyor? Çok yönlü bir cevabı olsa da bu sorunun asıl bizi ilgilendiren kısmına geçiş yapıyoruz. General Hafter kimin çıkarlarına zarar vermek istiyor? Son gelişmelerde de açıkça görüleceği üzere, General Hafter’in, kendisini yıllarca himaye eden, besleyen, büyüten güçleri çıkarları iöin çalıştığı ve ülkemizin bölgesel çıkarlarına zarar verdiği görülüyor. Bu konu Libya’nın iç meselesi olarak görülemeyecek kadar önemli ve bizi ilgilendiren bir konu. Ülke ve millet olarak çıkarımızın olduğu her konuyu egemenliğimizin bize verdiği kudretle, Uluslararası Hukuk’a uygun haklarımız vasıtasıyla kullanmamız gerekir. Umuyorum ki uzun vadede Uluslararası Hukuk’un bize verdiği hakları, ülkemizin bölgesel çıkarlarının zarar görmeyeceği bir çözüm yoluyla, egemen bir devlet olmanın bize sağladığı hakları kullanarak bölgedeki çıkarlarımızı ve varlığımızı koruyabiliriz.