Kuzey Irak’taki referandum ve muhtemel sonuçları

IKBY (Irak Kürt Bölgesel Yönetimi) Başkanı Mesud Barzani’nin tek taraflı olarak bir akıl tutulması neticesinde aldığı referandum kararı 25 Eylül itibariyle gerçekleştirildi ve yüzde 92 oranında evet oyu ile sonuçlandı. Ancak, icra edilen bağımsızlık referandumu gerek Irak Anayasası’na aykırı bir şekilde yapılması sebebiyle ve gerekse de seçim prosedürlerine uygunluğu bakımından birçok şaibeyi de beraberinde getirmiştir.

Irak Anayasa’sının 140’ıncı maddesine göre tartışmalı bölgeler olan Musul ve Kerkük vilayetlerindeki bölgelerin referanduma dahil edilmesi ve Arap ve Türkmen nüfusun büyük çoğunluğunun referandumu boykot etmesi, referandumu hukuki bakımdan şaibeli ve geçersiz bir duruma sokmuştur. İlave olarak gerek Irak Hükümeti ve gerekse de Anayasa Mahkemesi referandumun askıya aldığı ilan edilmiştir.

İlave olarak BM’den İngiltere, Fransa ve AB ülkelerine kadar pek çok ülkenin karşı çıktığı, Türkiye başta olmak üzere İsrail hariç tüm bölge ülkelerinin onaylamadığı bir karar siyasi bakımdan da yok hükmündedir. O halde tüm bu olumsuzluklara rağmen Barzani’nin neden bu referandumu gerçekleştirdiği sorusu büyük ehemmiyet taşımaktadır.

Muhakkak ki Barzani’yi böyle bir sürece sürükleyen sebeplerin başında büyük bir Kürdistan kurma hayali yatmaktadır. Barzani bu düşüncesini birçok kere de kamuoyuna açıklamıştır. Ayrıca, Barzani’nin Kuzey Irak’ta iç siyaset bakımından sıkışması ve iç muhalefetle baş etmekte zorlanması onu böyle bir strateji takip etmeye sevk etmiştir. Bundan başka bölgenin içinde bulunduğu kaotik jeopolitik ortamdan istifade etme düşüncesi de bir başka mühim sebeptir. Ayrıca mevcut konjektürde İsrail’in açık ve ABD’nin de örtülü desteğini alması IKBY’nin böyle bir fasit dairenin içine yuvarlanmasında mühim bir etkendir.

Ancak, tarihte Büyük Güçlerle Kürtler arasındaki münasebetlere bakıldığında durumun Kürtler açısından hiç te parlak olmadığını ortaya koymaktadır. Yakın tarihte Mesud Barzani’nin babası Mele Mustafa’yı 1945 yılı ilk baharında Irak’a kışkırtan Sovyet Rusya daha sonra onu yüz üstü bırakmış ve halkının perişan olmasına sebep olmuştu. Kürtlerin dostu olarak bilinen İngilizler ise Kürt isyanı esnasında Irak Hükümeti’ne yardım etmişti. Yine Rusların kışkırtması ile 1946 yılında İran’da kurulan Mahabat devleti Moskova’nın desteğini çekmesinden sonra İran ordusu tarafından tarumar edilmişti.

Yine 1965-75 yılları arasında Barzani’ye silah ve eğitim desteği veren İsrail ve ABD 1975 yılında Cezayir Anlaşmasının imzalanmasından sonra bu desteği kesmişler ve Mele’yi Saddam’ın ordusunun insafına terk etmişlerdi. Mele Mustafa İran’a kaçarak canını zor kurtarmıştı. Aynı tezgah bugün de yine aynı aktörler tarafından yani ABD ve İsrail tarafından tekrarlanmaktadır.

Halbuki Türkiye, 1990’lı yıllarda Iraklı Kürtlere her türlü ekonomik ve siyasi desteği sağlamış kol kanat germiştir. Bu dönemde Mesud Barzani, Celal Talabani ile girdiği savaşta yenilip canını kaybetmek üzere iken onu kurtaran yine Türkiye olmuş ve bu iki rakibi barıştırmıştır. Bugün itibariyle ise Türkiye, Kuzey Irak’ın yiyeceğinden giyeceğine, barınağından elektriğine kadar her türlü ihtiyacını karşılamış ve hatta maaşları ödeyemeyen Barzani yönetimine mali yardımlarda dahi bulunmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da pek haklı olarak ifade ettiği üzere tüm bunlara rağmen Barzani Türkiye’yi hiçe saymış Siyonizmin bayraklarının gölgesinde İsrail’in hizmetine koşmuştur. Yeri gelmişken İngiliz belgelerindeki ifadeyi burada hatırlatmak isteriz: 1) ‘Kürtlerin (Türklerden başka) tek dostu vardır, o da dağlardır. 2) Kürtlerin Anavatanı Zağros dağlarıdır’. Bunları tüm ilgililerin iyi hatırlamasını tavsiye ederiz.

Sonuç olarak Barzani’nin icra ettiği referandum kendisi ve takipçileri için siyasi bir intihardır. Çünkü bu duruma tüm Arap, Acem ve Arap halk ve devletleri karşıdır. Dost olarak görülecek devlet olarak ise Pakistanlı Alim merhum Ebul Ala Mevdudi’nin Selçuklu tarihi adlı eserindeki sözleri hatırlatmakla iktifa ederiz ‘Dünyada Türk yönetimi kadar alicenap, merhametli, adil, tahir ve latif bir yönetim yoktur. Bunu Selçukoğulları yönettikleri yerlerde aşikâr bir şekilde ortaya koymuşlardır’.