Kur’an-ı Hakîm, ramazan ayında nüzul etmiş, indirilmiştir. Bu semavî hitabı, güzelce karşılamak için bazı güzel tavır ve davranışları göstermek gerekir. İşte bu mübarek ayda Kuran okumanın öneminden ve lüzumundan bahsetmeye çalışmak gerekiyor.

Kur'an-ı Hakîm, ramazan ayında nüzul etmiş, indirilmiştir. Bu semavî hitabı, güzelce karşılamak için bazı güzel tavır ve davranışları göstermek gerekir. İşte bu mübarek ayda Kuran okumanın öneminden ve lüzumundan bahsetmeye çalışmak gerekiyor.

Müslümanlar, Ramazan ayında adeta melek hüviyetine dönmekte; yemek içmeyi terk ederek nefsin kötü isteklerinden kurtulmaktadırlar. Bu ayda yapılan ibadetlerin Allah katında makbuliyeti pek çoktur.

Kuran'ın hükmüyle bu ayda gizlenmiş 'Kadir Gecesi' bin aydan daha hayırlıdır. İşte Müslümanlar, bu mühim fırsatı kaçırmamak için Kuran'ı okumaya çok gayret gösterirler. Bazı Müslümanlar ise Allah'ın rızasını kazanmak için adeta Kuran'ı yeni indirilmiş gibi okur ve dinlerler.

Kuran okumak ve dinlemenin çok farklı seviyeleri vardır. Sanki bu yüce hitabı Resul-i Ekrem'den (asm) işitiyor gibi hatta Hazret-i Cebrail'den, belki Ezelî olan Allah'tan dinliyor gibi büyük bir tefekküre ve zevke sahip olanlar dahi vardır.

Kimi Müslümanlar da kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kuran'ın indiriliş hikmetini bir derece göstermeye çalışmaktadır.

Evet, Ramazan-ı Şerifte; bütün İslam Alemi bir mescitteymiş gibi bir hal alırlar. Öyle bir mescit ki milyonlarla hafızlar, o büyük caminin köşelerinde o Kuran'ı, o hitab-ı semavîyi dünyalılara gösterirler. 'Şehrü Ramazan ellezi ünzile fihil Kuran – O Ramazan ayı ki; Kuran o ayda indirilmiştir- Bakara Suresi. 185' ayetini, parlak ve nurani bir tarzda gösteriyor.

Bu ayet; Ramazan ayının Kuran ayı olduğunu ispat ediyor. İşte Müslümanlar huşû ile hafızları dinler ve kendileri de okurlar. Şöyle bir vaziyetteki mukaddes mescitte; kötülükleri isteyen nefsin heveslerine uyanlar ne kötü bir davranış içindedir; içinde bir parça vicdan taşıyan herkes çok iyi anlar.

Heveslerine uyup yemek içmek ile o nurani vaziyetten çıkmak ne kadar çirkindir. Yetmedi o mescitteki cemaatin manevî nefretine hedef olacaklardır. Ramazan-ı şerifte ehl-i sıyama yani oruç tutanlara muhalefet edenler; bütün İslam aleminin manevî nefretine kendilerini layık hale getirmektedirler.

Ramazanın orucu, dünyada ahiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen insanoğlunun kazancına baktığı cihetteki çok hikmetlerinden bir hikmeti dahi şudur ki:

Ramazan-ı şerifte amellerin sevabı; bire bindir. Kur'an-ı Hakîm'in nass-ı hadîs ile her bir harfinin on sevabı var; on hasene sayılır, on cennet meyvesi kazandırır. Ramazan-ı şerifte her bir harfin, on değil bin ve Âyetü'l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler ve ramazan-ı şerifin cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.

Evet, her bir harfi otuz bin baki meyveler veren Kuran-ı Hakîm, öyle bir nurani Tuba ağacı gibi bir sevap kaynağı hükmüne geçiyor ki milyonlarla o baki meyveleri, Ramazan-ı Şerifte müminlere kazandırır. İşte gel; bu kudsi, ebedî, karlı ticarete bak, seyret ve düşün ki bu Kuran harflerinin kıymetini takdir etmeyenler ne derece hüsran ve hasarettedir.

İşte Ramazan-ı Şerif; adeta bir ahiret ticareti için gayet karlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet uygun bir zemin, amellerin yenilenmesi ve çoğalması için Nisan yağmuru gibidir.

İnsanların Ramazan'da yaptığı ibadetlerde adeta bir resmi geçit ve bayram havası vardır. O halde yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvani ihtiyaçlarına ve boş işlere girmemek için oruçla mükellef olduğunu herkes anlayabilir. İşte insanlar kısa bir süreliğine de olsa hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için dünyevî ihtiyaçlarını bir müddet için kolaylıkla bırakabilir.

Bu hali ile oruçlu insanlar, cesedinden sıyrılmış uhrevi bir ruh vaziyetine girmektedirler. Evet ramazan-ı şerif; bu fani dünyada, fani ömür içinde ve kısa bir hayatta baki bir ömrü kazandırmaktadır. Evet, bir tek ramazan, seksen sene bir ömür semeresini ve sevabını kazandırabilir. Leyle-i Kadir'in; Kuran hükmü ile bin aydan daha hayırlı olduğunu buradan anlayabiliriz. Karanlıklı dünya hayatının en nurani günü Kadir Gecesi'dir.

Bu çok büyük hazineyi kazanmanın örneğini; padişahların cülûs-u hümayunu gibi anlayabiliriz. Veya bazı ülkeler, bazı günleri bayram yapar. O yerde yaşayanlara o belirlenmiş günde umumî kanunlar dairesinde değil; belki özel günde direkt olarak hediye vermeye benzer.

Aynen bunlar gibi; ezel ve ebed Sultanı olan on sekiz bin alemin Rabbi olan Allah; o on sekiz bin aleme bakan, teveccüh eden ferman-ı alîşanı olan Kur'an-ı Hakîm'i Ramazan-ı Şerifte indirmiş. Elbette o ramazan, mahsus bir bayram-ı İlahî, bir meşher-i Rabbanî ve bir meclis-i ruhanî hükmüne geçmek, Allah'ın hikmetlerindendir. Madem ramazan; o bayramdır, elbette bir derece, süflî ve hayvanî meşguliyetlerden insanları çekmek için; oruca emredilecektir.

Ve o orucun en mükemmel şekli ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi duygularına dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani haramlardan, boş işlerden çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir.

Örneğin; dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak. Lisanını, Kuran tilaveti ile tesbih, salavat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmektir. Gözünü harama bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip ibrete ve hak söz ve Kuran dinlemeye sarf etmek demektir. Kısaca bütün duygulara bir nevi oruç tutturmaktır. Zaten mide en büyük bir fabrika olduğu için oruç ile tatil ettirilse; başka küçük tezgahlar kolayca ona uyacaktır, vesselam…