Kudüs námûstur...

Namus kavramının birkaç anlamı var...

Utanma, hayá anlamındaki âr ü námûs birincisidir.

Irz, iffet, edeb anlamındaki námûs ikincisidir.

Vahiy meleği Cebrail (Cibril aleyhisselâm)’ın diğer bir adı da “námûs-ı ekber”dir. Yani Allah’tan aldığı sözü, eksiksiz ve tam bir emanetle Allah’ın Peygamberlerine iletebilecek olan büyük melektir Cebrail. Buradan da anlaşılan o ki námûs, emanete sahip çıkabilmek, hakkıyla taşıyabilmektir.

Şeriat, nizamdır námûs.. Meláikedir, yahut meláike kadar temiz olmaktır. Emniyet ve istikamet gibi faziletlerin muhassalası olan pek kıymetli bir haslettir námûs.

Ahlâktır, düsturdur, kanundur, en üstün bir fazilettir námûs. Kişinin mahremi, esrarı, halinin iç yüzüne vakıf, muttali kişi de onun námûsudur.

Kadın kocasının, kocası karısının námûsudur... (Bizde nedense yalnızca kadın tarafına yüklenir námûs..)

* * *

Kudüs yukarıda saydığım bütün bu námûs mánâlarını taşıyan mübarek bir beldedir.. Cebrail (a.s); mübarek bir gece olan Kadir Gecesinde Kur’ân’ın inzalinden bahsedilen âyette (Kadr Sûresi) “Ruh” olarak geçer.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır hocaefendi, Hak Dini Kur'ân Dili isimli tefsirinde önce “Ruh” hakkında kısa bir bilgi verir ve ardından “Kudüs kelimesinin aslı ise, "kuds"dür ve mukaddes, mübârek, her türlü fenalıktan arınma demektir. Bu iki kelimenin birleşmesinden meydana gelen “ruhul-kudüs”, herhangi bir şaibe ile lekelenme ihtimali olmayan, mukaddes ve temiz ruh, vahiy meleği, Cebrâil demektir..” der.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) mübarek bir gece yolculuğu ile (isra) Allah’ın huzuruna çıkarılırken (mi’râc) (bugün İsrail terör devleti işgalindeki) mübarek belde Kudüs’e Burak isimli bir seyahat vasıtası binitle getirilmiş ve oradan Cebrail (a.s) eşliğinde Sidret’ül Müntehá’ya mi’râc yolculuğu yapmıştır...

Sanırım Kudüs ve ehemmiyeti hakkında bu girizgah yeterli olmuştur...

* * *

İstiklâl gazetesindeki ikinci yazım, “Kudüs Acısı Çekmek” başlıklıydı... Kıymetli vakitlerinizden artan bir zaman bulursanız, onu başından sonuna bir kez daha okuyunuz..

Zira yüreğinde dâva acısı olmayan insan bu fevkalâde mühim mesele ile sathî bir bağ kurmakta bile zorlanır... Dâva acısı çeken námûslu insanlar ise, Kudüs denildiğinde gözyaşı döker ve yumruklarını sıkarak İsrail terör devletine lâ’net eder.

Hattâ lâ’net etmekle kalmaz, o terörist zalimlerden Kudüs emanetini geri almak için mücadele eder!..

Her kim ki Kudüs acısı çekmiyor, onda námûs yoktur!..

O merhum anneannemin tâbiriyle benámûstur. Yani námûssuz!..

* * *

Sa‘d ibn-i Ebî Vakkas’ın (r.a) rivâyetine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimiz namazlardan sonra şu duâyı okuyarak Allâh’a sığınmışlardır: “Allâh’ım! Korkaklıktan, cimrilikten Sana sığınırım. erzel-i ömürden (ihtiyarlık bunamasından) Sana sığınırım. Dünya fitnesinden Sana sığınırım. Kabir fitnesinden Sana sığınırım.” (Buhârî, Cihâd 25, Deavât 37, 41, 44) buyurmuşlar.

Korkmayalım. Kabirlerimize girdiğimiz gün Cennet bahçelerindeki ebedî mekânımız gösterilsin istiyorsak Allah için KÜDÜS MESELESİ’ne sahip çıkalım. Kudüs námûstur, námûsumuzu lekeleyenlerden hesap soralım. İsrail’e düşmanlıkta birleşelim...