KOYUNLAR NEDEN İNTİHAR ETTİ?

Takvim yaprakları 18 Haziran 2018’i göstermektedir. Van ili Gürpınar ilçesi Topyıldız köyüne bağlı Yapraklı mezrasının çobanı, sabahın ilk saatlerinde önüne kattığı koyun sürüsünü o gün için sarp kayalıkların bulunduğu otlağa götürmektedir. Koyunların yayılacağı yere varılır. O da ne? Sürünün başını çeken koyun beklenmeyen bir hareketle birden önü uçurum olan karşı yamaca yönelir. Aman Allah’ım! Çoban feryat eder ama nafile. Bulunulan yer ile yamaç arasında uçurum vardır. İlk koyun atlayınca ardından gelen 500 koyun da çobanın bütün çabalarına rağmen uçuruma atlar telef olur. Çobanın haber vermesi üzerine, olay yerine gelen koyun sahipleri, yaşanan bu elim olayı Gürpınar Kaymakamlığına bildirerek yardım ister. Ertesi gün gazeteler, TV. Kanalları boy boy resim ve çekimlerle olayı;“Van’da 500 Koyun İntihar Etti”, başlığı ile duyururlar.

İsterseniz; “koyun bu!” deyin, isterseniz “yazık!” “vah, vah!” deyin çıkın işin içinden. Ancak ben, evcilleştirilen hayvanlar arasında ilk sıralarda yer alan; eti, sütü, yapağısı ve derisi ile biz insanlara bin yıllardır hizmet eden bu hayvanların intihar eylemini değerlendirelim varsa bu konuda ders alalım, derim.

M.Ö.4000 yılında Babillilerin yününü dokumacılıkta kullandıkları; geviş getiren; erkeğine koç, dişisine marya, yavrusuna da kuzu adı verilen bu hayvanların en önemli özelliği; dünyanın neresinde olursa olsun sürü halinde yaşamaları, bireysel özgürlüğü sevmemeleri uysal ve güdülebilir oluşlarıdır. Koyunda olan bu özellikler diğer hayvanlarda yoktur. Mesela koyuna en yakın olan keçiler, özellikle dik ve sarp yerlerde otlamalarına rağmen uçuruma yuvarlandıkları görülmemiştir. Yine; “Eşek düştüğü çukura bir daha düşmez”, sözü akılsızlığı ile alay konusu olan eşeğin dahi yaptığı hatayı tekrarlamayacağı anlamına gelir. At gibi asil bir hayvandan zaten bu tür bir hareket beklenemez. At, uçurumu önceden sezdiği gibi hem kendisini hem de binicisini böylesi bir maceraya sürüklemez. Örnekleri çoğaltabiliriz.

İnsanoğulları, hayvanların öne çıkan bu ve benzeri özelliklerini almış, hemcinslerini de böylesi yakıştırmalarla tanımlamışlardır. Teşbih adı verilen bu edebi sanatta genellikle insanlar, huy ve davranışlarına paralel olan hayvanla özdeşleştirilmiştir. Anlatıma güç katmak için başvurulan bu sanatta saygısızlık söz konusu değildir. “Teşbihte hata olmaz”, sözü de bunu anlatır. Ortama göre şekil değiştiren ikiyüzlü insanlar; bukalemuna, fırsat kollayanlar; çakala, kafasını kuma gömdüğü için dünyadan bihaber olanlar; deve kuşuna, inatçılar; katıra benzetilir. Yine çalışkan ve üretken insanların; arı veya karıncaya, aç kalınca sahibini tırmalayan nankör insanların; kediye, sahibine sadakatte kusur etmeyenlerin; köpeğe, üçkâğıtçıların; tilkiye, şaklabanların; maymuna, anlayışsız adamın da öküze benzetildiğini hepiniz bilirsiniz. Aynı şekilde hiçbir şeye gıkı çıkmayan, uysal, güdülebilir ve sürü mantığı ile hareket eden insanlar da koyuna benzetilir.

Tarihin seyri içerisinde toplumlarda koyun benzeri insanlar hep var olmuşlardır. Ancak bu varlığın fazlalığı her zaman felaket getirmiştir. Allah’ın insanoğluna bahşettiği en büyük nimet olan aklını kullanmayan, okumayan, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan insanın hem kendisine hem de yaşadığı topluma zararı büyüktür. Bostan ve Gülistan’ın yazarı, İslam âlimi Sadi Şirazi bu tehlikeyi görmüş ki; “Çocuklarınızı kuzu gibi yetiştirirseniz, koyun gibi güdülürler.”demiştir. Hakkını savunamayan, doğru bildiğini söyleyemeyen, özgüven ve sorumluluk yoksulu, kişilerin üzerlerindeki ataleti atmak; onlara cesaret vermek için de İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy:

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?

Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!”,demiştir.

Yarınlarımızı kucaklayacak çocuklarımızın ve gençlerimizin özgüven ve sorumluluk sahibi olmalarını istiyorsak, onlara; her şeyden önce aklını kullanmayı, okumayı, araştırmayı, sormayı, sorgulamayı ve haksızlık karşısında susmamayı öğretmeliyiz. Elbette eksiğimiz varsa kendimizden başlayarak…