O her yaştan insana emek vermiş birisi idi. Köyün küçüğünden büyüğüne herkeste hakkı vardır. Neredeyse herkes Kur’an-ı Kerimi ondan okumuştur. Çok net, sade ve seçik olarak okurdu Yüce Kur’an’ı…

O her yaştan insana emek vermiş birisi idi.

Köyün küçüğünden büyüğüne herkeste hakkı vardır. Neredeyse herkes Kur'an-ı Kerimi ondan okumuştur.

Çok net, sade ve seçik olarak okurdu Yüce Kur'an'ı…

Öyle güzel bir şekilde her harfin, her kelimenin cümlenin hakkını verirdi ki, dinlemeye doyamazdınız.

Ramazan aylarında teravih öncesinde ondan Kur'an dinlemek bir nimetti.

DİYANETTEN görevli olmadığı dönemlerde köyümüzün imamlığını yapardı.

Okuduğu ezan'ın lezzeti bir başkaydı.

Aşırı makam geçgileri, teganni yoktu ama sesindeki temizlik ve okuyuşundaki sadelik içinize otururdu adeta. Enteresan bir yanı da henüz megafon imkanı yokken sesinin çok uzaklardan işitilebiliyor olmasıydı. Uzak tarlalardan bile onun okuduğu ezanı duymak mümkündü.

EZAN konusunda çektiği sıkıntılar da olmuştu.

Türkçe ezanın okunduğu dönemlerde orijinalini okuduğu gerekçesiyle soruşturmalar yaşayanlardandı. Küçüklüğümde Mahmut hoca ile ilgili duyduğum şey onun bir Kur'an aşığı olmasıydı. Kağnı arabasında tarladan harmana sap çekerken bile üzerinde Kur'an okuduğunu duymuştum çocukluk yıllarımda. Yani Mahmut Kankanat Hoca bir ehl-i Kur'an'dı.

Köyde herkese Kur'an okumasını o öğretmiştir.

KÖYÜMÜZ Karaelli'de genellikle yarıyıl kış tatilinde Kur'an okumaya gidilirdi.

Yaz aylarında herkesin tarla ve harman işi olacağından çocukların topluca Kur'an öğrenme zamanı sömestr tatilinde olurdu.

Başımıza takkeyi geçirip, koltuğumuzun altına 'Elif Cüzü'nü alıp karda bata çıka ve kayarak okumaya giderdik.

MAHMUT hocanın öğretme stili değişik idi.

Harflere belli benzetmeler de yapılırdı. Bazı tekerlemelerden yararlanılırdı. Kur'an'da belli yerlere gelindiğinde çocuğa ödüller verilirdi.

'Elif cümüsü ec

Ana karnım aç

Ne yersin yavrum

Bir tava umaç' gibi tekerlemeler herkesin dilinde olurdu.

UMAÇ yufka parçalarının tavada kızmış yağa atılarak kızartılması ve üzerine yumurta kırarak buna devam edilmesiyle oluşan aslında yokluk zamanlarında ortaya çıkan bir şeydi. Çayla beraberde çok iyi giderdi kahvaltıda.

HERKESE Kur'an'ı onun öğretmesi bir yana çoğu cenazeler de Mahmut Hoca tarafından kıldırılırdı.

Devir ıskat konuları da yine Mahmut hocanın yerine getirdiği görevlerdi.

Mahmut hoca çok iyi bir hafızaya sahipti.

Yaşadığı bir olayı kesinlikle unutmazdı. Üzerinden kırk yıl geçmiş olsa bile size tüm detaylarıyla şimdi yaşanmış gibi keyifle anlatırdı. Bu anlatışını çoğunlukla şiirle süslerdi.

İlkokulu bitirip İstanbul'a ilk geldiğim yılın yaz aylarından birinde köye dönüyordum. Ergenlik dönemimiz olduğu için fiziksel değişiklikler hızlıca yaşanıyordu. Bir yıldan fazla bir zaman görüşmemiştik. Saçlar uzamıştı. İlçem olan Yozgat Sarıkaya'ya indiğimde köye çıkmak için minibüse doğru gittim. Mahmut ve Halit hoca minibüsün gölgesine oturmuşlar köye çıkılacak saati bekliyorlardı.

Selam verip ellerini öptüm. Her ikisi de beni tanımamıştı. Ben Çerkesce konuşmama rağmen yine de kim olduğumu çıkaramadılar. Bana hangi köyden olduğumu soruyorlardı. Nedense ben de bunu söylemeden yanlarından ayrıldım. Biraz sonra oraya gelen köylümüz Hacı Yaşar'a durumu anlatıp kim olduğumu sormuşlar. Hacı Yaşar'da onlara,

Nasıl tanımazsınız, Kadıların Ramazan'ın oğlu Uğur demiş.

Bu olaydan sonra Mahmut hoca beni her gördüğünde, 'Yav teşte vusçkejiğep' yani 'Nasıl tanımadım' cümlesini kurar ama ardından da 'Bir daha unutmayacağım' demeyi de ihmal etmezdi.

MAHMUT Hocanın şiirle arası çok iyi idi. Ezberden saatlerce şiirler okurdu. Anlattığı konuyla ilgili şiir seçme hususunda tam bir ustaydı.

Kimi zaman da kendi yazdığı şiirleri okurdu. Mahmut hocanın yıllarca süren askerliği sırasında yazdığı 'Yine terhis yok' şiiri vardı ki, heyecanla okuduğunu ve bizlerin de her defasında aynı heyecanla dinlediğimizi hatırlarım.

SOHBETİ tatlı idi.

Sizi ayrı bir dünyaya taşır oranın atmosferine sokardı. Kelimelerin hakkını vererek konuşurdu. Hiçbir harfi yutmaz hepsi ağzından özenle çıkardı.

ÖZENLİ bir yapıya sahipti Mahmut hoca.

Sorduğunuz hiçbir hususu geçiştirmez tüm detayları ile anlatmaya çalışırdı. İnsana değer verirdi. Büyük küçük ayrımı gözetmeden muamele yapardı. Küçüklerle de büyük adam gibi konuşurdu.

Yüzünü başka yana dönmez, daima bize bakarak konuşurdu.

ELİNDE bastonunun olmadığını hiç hatırlamam.

O bastonu da adeta ritimli kullanırdı. Yürüyüşü sırasında bastonunu atışında sanki bir ritim var gibi gelirdi bana.

Selam verişinde de aynı ahengi her zaman gördüm ve yakalandım.

Onun, 'Selamun Aleyküm' deyişi ayrı bir eda ile olurdu.

SPORA özellikle de futbola ilgi duyduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. İlerlemiş yaşına rağmen bu ilgilerinde bir azalma olmamıştı.

BAYRAM namazlarından sonra cami avlusundaki yemeğin ardından ve düğün sofralarındaki 'Amin' diye başladığı duaları her zaman dikkatimi çekmiştir. Bu dualar hep aynı da olmazdı, değişirdi.

Yer ve zaman ile bulunulan cemiyetin mahiyetine göre şekillendirirdi duasını.

Nikahların kıyılması ve duasında Mahmut hoca tercih edilirdi.

Çünkü yapılan işe adeta ruh kazandırırdı.

KÜÇÜKLÜĞÜMDE Cuma günlerinin benim için en güzel yanı Mahmut hocanın minberden okuduğu hutbe olurdu. Bu hutbeler her ne kadar kitaptan okunmuş olsa bile Mahmut hocanın bunu sunuş biçimi ve okurken yaptığı tonlamalar benim dikkatimi her zaman ayakta tutmuştur.

ONUN arkasında namaz kılmak da aynı derece de huzur verirdi insana.

Cehri okunan namazlarda okuduğu zammı sûreler çok uzun olmazdı hatta bazen birkaç ayet olurdu ama sanki harflerin kanadına asılıp gider gibi olurdum. Özellikle her iki rekatta da okuduğu 'Miiaad' ile biten ayetler bana çok tatlı gelirdi.

Cemaatin az olduğu yaz aylarında yalnız olduğumuz zamanlarda oldu.

İlk defa böyle durumlarda imamın tam arkasına değil sağ yanına durulması gerektiğini o zaman öğrendim.

Namazın tadili erkana uygun kılınmasına azami özen gösterirdi. Karaelli köyünün diğer önemli hocası olan Halit Demirpolat bir vaazında cemaate nasıl namaz kılmaları gerektiğini anlatırken Mahmut hoca gibi kılmalarını söylemişti.

Ben namazlarımı kılarken hep ona benzemek istemişimdir.

KÖYÜMÜZÜN Diyanetten gelen ilk imamı olan Babayağmur köyünden hafız Mustafa Oğuz hoca kendisini ona dinletirdi. Mahmut hocanın önünde yanlış Kur'an okumamanın kendisi için önemini anlatmıştı. Hatta birkaç kez Amme Cüzünün zor okunan bazı kısımlarını camide cemaate karşı mukabele okurken kesmiş ve Mahmut hocadan devam etmesini rica etmişti.

İSTANBUL'A çocuklarının yanına geldiğinde yanına gitmeye çalışırdım.

Elini öpmek sohbetini dinlemek, duasını almak önemli idi benim için.

Sohbetlerimiz güzel geçerdi.

Yıllar önce en son hasta olduğunu duyduğumda yattığı hastaneye ziyaretine gitmiştim.

Çok zayıflamıştı. Bu ziyaretten sonra da dünyasını değişmişti.

Evet, o Karaelli köyünün hakkı ödenmez Mahmut hocasıydı.

Yüce Rabbimin onu ve diğer hocalarımı rahmetiyle gölgelendirsin inşallah.

Ya Selam!