KÖY ENSTİTÜLERİ GERÇEĞİ VE AĞIN (II)

Ağın’da, destan şairi Niyazi Yıldırım Geçosmanoğlu’nun adını taşıyan salonda Köy Enstitüsü mezunun Gürhan Gündüz’ün yönettiği panelin 2. bölümünde ilk konuşmacı yine Şükrü Kacar’dı.

Kacar, söze bir marşın güftesini okuyarak başladı: “Ben sözü özüne uyan bir Türk’üm. / Çalışıp ileri gitmektir ülküm / Küçüğü severim, taptığım haktır / Yasam büyüklerimi üstün tutmaktır.// Severim her şeyden güzel yurdumu/ Severim özümden çok ulusumu/ Sensin Türk varlığı bahtiyarlığım/ Sana bir armağan olsun varlığım.// Bu okuduğum marşı, her sabah Akçadağ Köy Enstitüsü’nde 1200 kişi bir ağızdan okur ondan sonra da derse girerdik. Ayrıca bir “Ziraat Marşı” vardı Köy Enstitülerine uyarlanan: “Sürer eker biçeriz güvenip ötesine/ Milletin her kazancı milletin kesesine/ Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine/ Toprakla savaş için ziraat cephesine// Biz ulusal varlığın temeliyiz köküyüz/ Biz, yurdun öz sahibi efendisi köylüyüz”, diye başlar devam ederdi. Ben Akçadağ Köy Enstitüsünden aldığım ilhamla o yıllarda: “Ortaasya ilk yurdumuz/ Ordan gelmiş budunumuz/ Yol göstermiş bozkurdumuz/ Dilden dile selam olsun.// Aştık geldik nice yolu/ Bükülmedi Türk’ün kolu/ Vatan oldu Anadolu/ İlden ile selam olsun” ,şiirimi yazmıştım. Evet, biz, ülke sevdalıları bu duygularla yetişmiş; köylere bu ülkü ile gitmiştik. Düşünün Türkiye’nin Destan Şairi Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu Köy Enstitüsü mezunuydu. Ağın’dan pek çok genç Köy Enstitüleri sayesinde okumuştu. Köy Enstitüleri olmasaydı hiç bir köy çocuğunun ailesi, çocuğunu şehirde ortaokula gönderecek gücü yoktu. Köy Enstitülerini içlerine sindiremeyenler bu aydınlık ocakları, bu okuma sevdalılarının okullarını kapattılar.”,dedi.

Öğretmen- yazar Adnan Binyazar; “Köy Enstitülerinin amacı; üretime ve eyleme yönelik bir eğitim vermekti. Köy Enstitüleri devam etseydi biz bugün tarım ürünlerini dışarıdan almayacaktık. Hayvancılık ölmeyecekti. Anadolu’nun verimli toprakları verimsiz hale getirilmeyecekti. Örgütlenme ve dayanışma köyde başlayacak; köyler boşalmayacaktı. Şimdiki gibi kendi vatanımızda topraksız zavallılar durumuna düşmeyecektik. İnsanlar şehirlere doldu. Şehirlerde insanlar, soluk alamıyorlar. Sorun çoğunlukların dar bölgelere sıkışmasıdır. İnsanımızı ülkemizin topraklarına eşit oranda yayamamaktır. Köyü, üretime katkı sağlayacak hale getirememektir. Maalesef bugün köylerimizde insan kalmamıştır. Köylerden şehirlere gelen insanlar da olanaksız ortamlarda yaşamaya mecbur bırakılmışlardır. Hâlbuki kendi toprağında bu insanlar çok daha müreffeh yaşayabilirlerdi. Köy Enstitülerinin ana amacı köyü kalkındırmak, köylüyü müreffeh yaşatmaktı. Köy Enstitüsü Projesi dünyada uygulanan tek milli bir projedir.”,dedi.

Prof. Dr Zafer Gençaydınlı; Köy Enstitülerinin, “Türk Eğitim Sistemi” adı altında Dünya Eğitim Tarihi’ne geçmiş büyük bir reform olduğunu ifade ederek; “bugün, yakın geçmişte eğitim alanında birinci seçilen Finlandiya’da benzer bir eğitim sistemi uygulanmaktadır. Kanada’da kısmen Almanya, Rusya ve Japonya’da Köy Enstitülerine benzer bir uygulamalar vardır. Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştiren kurumlar değil aynı zamanda iş içinde ahlak eğitimi veren okullardı. İş ile meşgul olan insanlar, cıfıtlık düşünemezler. Vaaz etmekle, nasihatle insanları ahlaklı yapamazsınız. İnsanları ancak güzelliklerle beslediğiniz, işle meşgul ettiğiniz zaman ahlaklı yapabilirsiniz. Ahlak öğretilmez, yaşanır. Köy Enstitüleri’nde zorunlu okuma saatleri vardı. Mesela İzmir Kızılçullu’da bir yılda bir öğrenci en az 29 kitap okuyordu. Akçadağ Köy Enstitüsü’nde bir yılda ortalama 23 ila 64 kitap okunuyordu. Köy Enstitülerinde okumak, üretmek, iş yapmak, güzel sanatlarla uğraşmak esastı. Köy Enstitüleri’nde öğrenciler önce ahlaken eğitiyordu. Bugün insanoğlu uzayı keşfetmiş, tıp dünyasında, gen mühendisliğinde akıl almaz gelişmelere imza atmış ama insana ulaşamamıştır. Maalesef günümüz insanı mutlu değildit. Bilim adamları, ayı, yıldızları, uzayı tanıdığı kadar insanı tanısaydı çok farklı bir dünyamız olurdu. Dünyamızda en pahalı mal, insan öldüren silahlar ise insanlığın ahlaken hangi noktada olduğunu anlatmaya gerek yok. Köy Enstitülerinin insan odaklıydı. Bu okulların çağa uygun okumayı esas alan, üretmeyi ön planda tutan bir biçimde yeniden ihya etmek mümkündür. Köy Enstitüleri soran sorgulayan, hak arayan insan tipi yetiştirdiği için bu okullardan korkuldu, kapatıldı.. Böylesi insan tip, egemen ve emperyalist güçlerin işine gelmezdi, gelmedi. Bana, ‘Köy enstitüleri kapatılmasaydı ne olurdu?’, diye sordular Buna cevap kehanetti; ancak ben, ‘ne olmazdı sorusuna cevap verebilirim’, dedim. Yine diyorum; Köy Enstitüleri kapatılmasaydı bugün din sömürüsü olmazdı, terör olmazdı, açlık ve sefalet olmazdı; müreffeh ve kalkınmış, mutlu bir Türkiye olurdu.

Hadi Önal/22 Temmuz 2018/Elazığ