KÖRTARAF BERTARAF

Nazım Hikmet, halkın dilini ustaca kullanıyordu. Dünya şairi oldu yürekleri titrete titrete. İnandığı, sosyalist devrimdi. İnanç özgürlüğüne saygı gerekir de o inancın başka insanları tutsak alması doğru değildir. Olmamıştır tarih boyunca. Çatışma, kan, gözyaşı getirmiştir hep. Yitirilmiştir binlerce can!

Nazım Hikmet, Faşizmi Avrupa’ya yayan Fütürist Şair Filippo Tommaso Marinetti’nin şiddet yolundan gitti: Güneşi İçenlerin Türküsü şiirinde gençlere devrim için “Koşun, kurşun eritmeye çağırıyorum!” diyordu. Pekiyi nereye varıldı? Önce darbeye, ardından da 40 yılda kemikleşen teröre! Büyük Doğu Akımını kuran Necip Fazıl’la uzlaşma yolu bulabilselerdi, acaba yaşar mıydık 70-80 arası kanlı tarihi ve oradan kök salan bugünkü terörü?

Faşizm, 2.Dünya Savaşı’na boğmuştu insanlığı. 3.Dünya Savaşı da terörle sürdürülüyor yazık ki. Kim bilir ne olur emperyalist teknoloji devleri eliyle robot askerler gelince? Düşünmek ve uzlaşmak gerek ey aydınım diyenler! Sizi kurşun eritmeye değil, birbirinizle uzlaşmaya çağırıyorum! El ele demokrasi için; huzur, barış, özgürlük için hamasetten uzak, aklın ve bilimin yoluna çağırıyorum! 1981 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Elias Canetti Körleşme romanını yazalı çok oldu, okuyun millet aşkına da körtaraf olmaktan vazgeçin! Yansıdığınız medya organlarına halkın güveni kalmadı, bitti bitiyor, bertaraf oluyorsunuz. Kör dövüşüyle millî varlığımız tehlikeye girmez mi?

İbretle izliyorum tv. açık oturumlarını. Hep belli kişiler nedense. Karşılıklı oturtuluyorlar. Ha şimdi kavga çıktı çıkacak diye geçiyorum başka kanala, bakıyorum orada da aynı. Aşk olsun uzlaşabilene! Gazete manşetleri karşıtları küçük düşürme, aşağılama derdinde. Akla, bilime, kanıta dayalı iddia hak getire! Sosyal medya dersen beterin beteri. Bir video geldi geçenlerde telefonuma, irkildim. Yayın, TV5 kanalındaydı:

Yeni Şafak gazetesi, Saadet Partisinin işkenceci 12 Eylül darbe savcısının oğlu CHP adayına destek verdiğini manşetten vermiş. Oysa Saadetin İzmir’de kendi adayı varmış. Gazete yalan haber yapmış yani. Sunucu, ağzında aşağılayıcı sözler nefesleyerek fırtına estiriyordu adeta. Sözcü gazetesinin de iktidarı yıpratıcı manşetleri, gün geçmiyor ki ekranlarda veya sosyal medyada tartışmalı gündem olmasın. Artık yandaş, havuz, vesayet… medyası tabirleri yerleşti gitti dilimize iyice. Aldı başını gidiyor karşılıklı ağır suçlamalar, karalamalar, yalanlamalar… Bir de bunların ekonomiye verdiği zararlar söz konusu tabi. Duyduğuma göre geçen hafta Cumhuriyet gazetesinde hava alanı konulu bir yazı borsayı alt üst etmiş. Doğruysa amaç neydi? İktidar yıpransın. İyi de kardeşim halkın suçu ne? Yazık değil mi bu millete? Gençliğimde bilim insanları, ciddî yazarlar vardı bu gazetede. Bin düşünür bir yazarlardı. Nereye gittiler? Şimdi kimler elinde yönetimi?

Namık Kemal bir şiirinde şöyle diyordu: Bize bu hal ile bizden büyük olmaz düşman! Hangi makama veya çıkara hizmet ediyorsanız vazgeçin de tekerrür ettirmeyin kanlı tarihi, dünya gelimli gidimli değil mi? Öyle bir çağdayız ki kim düşman kim hain belli değil. Herkes herkese şüpheli gözüyle bakar oldu. Nerede cumhuriyet aydınının tarihe not düşülecek sorumluluğu? Millet halka yakın aydınlar istiyor. Fırsat verildiğinde bu yolda olanlara da desteğini gösteriyor. Ama onlara kara çalma da apayrı bir çatışma yolu oldu yazık ki.

İlgimi çekti: Foks Çalar Saat programında, CHP’den aday gösterilmeyince Ak Partiden Milas Belediye Başkanı adayı olan Barış Saylak’ın cumhurbaşkanı ile telefon konuşması yayınlandı. Kim, ne amaçla kaydetmişse(?) Hayretler içinde kaldım. Sunucu, adayı küçük düşürmek için yorumlar yaptı durdu. CHP, bölgede oy oranını yüksek gördüğü için onun halk insanı olmasını önemsememiş belli ki. Ak Parti de ona bu özelliğini gösterme fırsatı vermiş. Halkın sevgisini ve halka hizmet aşkını hiçe sayıp CHP’ye sadakat için kenara mı çekilmeliydi yani? O zaman halk insanlarını, doğruluğu tartışmalı yönetim tasarruflarına tutsak etmiş olmaz mıyız? Barış Saylak’ın girişimci ruhu sesiyle titriyordu telefonda sanki. Sunucu, bu yönüyle onu yüceltmeliyken yerden yere vurdu. İşte aydına yakışmayan bir körtaraflık örneği de bu. El ele yürütülmesi gereken ileri demokrasiye engel değil mi?

Halk insanları yurdun her yerinde. İşte birkaç örnek daha: Hakkında kamuoyu sevgisini duyunca tanıştığım Mustafa Saruhan CHP Bodrum adayı oldu. Tam isabet. Niye? Parti ayrımı yapmıyor; kim yanına giderse gitsin aynı ilgiyle karşıladığını gözlerimle gördüm. Mevcut Başkan Kocadon’a Gümüşlük halkının talebi için bir türlü ulaşamamıştım oysa. Şimdi halka güvenerek büyük şehre DP adayı olmuş. Onun bile halk desteğini kanıtlama isteğini ihanet görmem. Boy ölçüsünü görmeli derim. Ordu Çaybaşı, Anayasa oylamasında Ak Parti Reisi’nden teşekkür almıştı. Yörenin STK’larıyla iletişimim var. Diyorlar ki Ak Partinin aday göstermediği İsmet Yanık, bu oyun alınmasında büyük rol oynadı. Sofrasına oturmadığı tek hane yok. BBP’den aday olmasını doğru bulmadım. Ama dedi ki halkın baskısına dayanamıyorum. Yukarıya ulaş, beni 5 dakika dinlesinler. Kaldı ki BBP de davama destek olmuş bir parti, lütfen ihanet sayma! İçim acıdı doğrusu. Niye? Adalet ve Kalkınma, davadır ama halkın sesini duymak daha büyük bir davadır bence. Reis, sık sık biz halka hizmetkâr olmaya geldik demiyor mu?

Zirvedeki yönetim hangi büyüteçle bakarsa baksın halkın arasındaki informal ilişkileri göremez. Düşmez kalkmaz Allah, seçimde yanılmaz halktır. Kötülük bir, on, yüz…kişiyi sarabilir ama kitleleri asla! Akarsu misali pislik tutmaz kitleler, söker getirir göz önüne serer. Körtaraf olup da millet gözünde bertaraf olanlara tekraren hatırlatırım!