Bir virüs ki; dünyanın başına dert oldu. Gün geçtikçe, vaka sayısının katlanarak arttığı korona pandemisi, ülke gündemimize ancak son birkaç haftada girebilmişti.

Bir virüs ki; dünyanın başına dert oldu. Gün geçtikçe, vaka sayısının katlanarak arttığı korona pandemisi, ülke gündemimize ancak son birkaç haftada girebilmişti. Her ne kadar, böyle bir gündemle meşgul olsak da; dört aydır çevremde şahit olduğum, ölümler aklıma geliyor ve üzerine tefekkür etmeden kendimi alamıyorum. Sanki bugünlerin habercisi gibiydiler. Zira bu zaman diliminde aldığım vefat haberleri, dikkat çekici yoğunluktaydı. En azından, benim açımdan hal böyleydi.

Covid-19 hastalığı, kıtalararı kapsayan bir boyutta seyretmeye devam ediyor. Devletler açısından ise durum, sağlık sistemlerinin dengeli bir biçimde bu pandemiyi karşılayıp karşılayamaması bakımından önemliydi. Elbette hastalığın kontrol altına alınabilmesi için sağlık sisteminin muhafaza edilmesi ve dengeli aralıklarla tedavi sürecinin yürütülebilmesi düşüncesi akıllıcadır. Ülkemizde de bu bağlamda alınan tedbirlerin isabetli olduğunu görüyoruz.

Çin ve Güney Kore, bir şekilde durumu kontrol altına almış gibi görünüyor. Buna karşın İtalya, İspanya, Fransa gibi AB ülkelerinde pandeminin kontrolden çıktığını söylemek mümkün. Bu, aynı zamanda Avrupa ülkelerinin sağlık sistemlerinin de kontrolden çıktığını; hatta ülkelerin içe kapanarak, Avrupa Birliği'nin dağılma sürecini tetikleyebileceğini gösteriyor. ABD'de ise salgın dalga dalga büyüyerek sosyal, ekonomik ve siyasi sıkıntılar oluşturacak düzeye doğru ilerliyor. ABD'nin an itibariyle dünyanın en fazla koronavirüs vakasının olduğu ülke konumuna yükselmesi, vatandaşları üzerinde ciddi baskılar oluşturacaktır.

Dünya; çok savaşlar, salgınlar ve afetler görmüştür. İnsanlık tarihi zaman zaman çeşitli felaketlere maruz kalmıştır. Toplumlar içinde bulundukları zorlukları, kendi bilgi ve teknik kabiliyetlerini akılcı kullanabildikleri ölçüde bertaraf edebilmişlerdir. Bu zorlukları göğüsleyemedikleri düzeyde de; bugünküne benzer krizleri yaşamak, sonuçlarına da katlanmak mecburiyetinde kalmışlardır. Tarih, böyle örneklerle doludur. Esasen, elimizdeki potansiyel bilgi ve teknik kabiliyeti kullanabilme aklı, geçmişten ders çıkarabilme feraseti ve birikimlerimizden istifade edebilme yeteneğinin keşfini önemsiyorum. Günümüzde de öncekilere benzer bir illetle yüz yüzeyiz. İnsanlık; bilim, teknoloji, iletişim ve ulaşımın doruklarda olduğunu düşündüğümüz bu zaman diliminde, hücrenin binde biri büyüklüğündeki bir virüse yenik düşmek üzere…

Neden?

İşte bu sorgu ile başlamalı. Neden bu virüsü yenemiyoruz? Bir yerlerde yanlışlık olmalı. Düşünülmesi, çalışılması gereken şeyler olmalı.

İşte biz, bunu bulmalıyız, bunu keşfetmeliyiz. Bu keşif bize, kendi insani ölçülerimiz üzerinden edineceğimiz kaynaklarca sağlanabilir. Kendi geçmişimizden, 1500 yıllık devlet geleneğimizden bu tecrübeleri çıkarabiliriz. Çıkarmalıyız! İnancımızdan, inancımızın tavsiye ettiği ahlak ve fıtri değerlerden yola çıkabiliriz. Çıkmalıyız!

Kutsal kitabımız Kuran'ı Kerim'de, bu türden felaketleri içeren bilgilere ve zorlukların üstesinden nasıl gelinebileceğini işaret eden, yol gösterici ayetleri çalışabiliriz. Çalışmalıyız…

Biz böyle zenginliklere sahip bir milletiz.

Bugünlerde; Uluslararası Para Fonu (IMF), korona pandemisinden etkilenen ülkeleri desteklemek amacıyla 1 trilyon dolarlık bütçe ayıracağını ilan ediyor. Yani; pandemiyle mücadele eden ülkeler için borç vereceğini müjdeliyor. Devletlere tavsiye niteliğinde şartlar koyuyor. Emrivakilerde bulunuyor.

Zor durumda olan işletme ve çalışanlara vergi indirimi ve ücretli hastalık izinleri verilmeli, devletlere merkez bankaları üzerinden kredi verilmeli. Kalkınmada öncelikli ülkelerden kaçan girişim sermayesi merkez bankalarınca telafi edilerek, ek kredi şeklinde desteklenmeli…

Kısaca; borç vermeye devam edilmeli. Bu ülkelere, borç verile, verile daha da esir edilmeli ve onlar da borçlarını bize geri ödeyebilmeleri için vatandaşlarından daha fazla vergi almalı, diyor.

Bu söylemler, kısa vadeli geri ödeme şeklinde değil, tabi. Zaten işin püf noktası orası. Geri ödemelerinin uzun vadeli ve artı faizli olması, hükümetlerin kabulü üzerinden toplumlarda narkoz etkisi yapıyor. Narkotik etki, toplumların üzerine çöken uykuyu daha derinleştirerek tatlı bir kıvamda tutuyor. Böylece; vadeler uzatılarak zamana yayılacak; insanlık, sürdürülebilir borç politikalarına, yaşam biçimleriyle birlikte garnitür olmaya devam edecek…

Sadece, IMF değil, Dünya Bankası da benzer nitelikte açıklamalarda bulundu. Bu kısmı fazla uzatmamak adına burada kesiyorum.

***

Görüldüğü gibi CORONAVIRUS pandemisi küresel finans elitler açısından oldukça karlı bir pazarlığa doğru bürünüyor. Bir yanda insan hayatı, diğer yanda borçlanma ve faiz enstrümanlarının daha da genişletilerek zihinlere nakşettirilme çabası…

Kur'an-ı Kerim'de ' Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir katip bunu adaletle yazsın. ….* ' der. Borçlanma ayeti, Kur'an-ı Kerim'in en uzun ayeti kerimesidir. Ayetteki borçlanmada vade belirlenmiştir. Sürdürülebilir borçlanma diye bir şey söz konusu değildir, olamaz. Kaldı ki, 'katipleriniz de Allah'ın ona öğrettiği gibi yazsın', kısmına değinmiyorum bile.

Sizce, bu finans kurumları (IMF vs) dünyada yaşanan sorunlara çözüm üretebilirler mi? Çözüm üretmede ne kadar samimi olabilirler? Bu finansörler, insan sağlığı üzerinde, maliyet endişesiyle, bugüne kadar hak gördükleri GDO'lu ürünlerin yaptığı tahribatları yok etmek isteyebilirler mi? İnsan sağlığı, onlar için bu kadar önemli midir? Seri üretim bantları üzerinde, aralıksız olarak ürettirdikleri malların daha hızlı tüketilmesini sağlamak için, içlerine kısa ömürler koydurmayacaklar mı? İlaca bağlılık ve sürdürülebilir hastalığa son mu verdirecekler?

Bu türden sapkın uygulamaların tamamı, bugüne değin bankacılık sisteminin uyguladığı finansal sıkıştırma ve paraya ulaşmadaki kısıt politikaları karşısında, zor duruma düşen reel sektör mensuplarının hile, yalan ve harama bulanmış uygulamaları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu finansörler, bu güne kadar uyguladıkları sürekli borçlandırma politikaları konusunda herhangi bir ödün verdiler mi hiç? İnsanlığı ve aidiyet duyduğumuz devletleri, mahkum ettikleri terör ve borç bataklarında konsantre eden finansal zorbalar, şimdi nasıl oldu da destek çığırtkanlığı yapıyorlar.

Tabi ki; onların destek dedikleri illetin de dünyayı saran Koronavirüs pandemisinden pek farkı yoktur. Dolayısıyla bunun hem insani, hem de finansal manada bir karşılığı yoktur. Belli ki, kurdukları borca dayalı para düzeni can çekişiyor. Sistem çöküyor ve yıkımın altında kalmamak için virüs bahanesi ve karşılıksız para üretme kaldıracı ile kontrolü sağlama derdindeler. İçinde bulundukları faizci zihniyetin çürümüş yaşam biçimleri ve ekonomi öğretileri ile bir adım daha ileri gidilemeyeceği ortadadır.

Borca dayalı para sisteminin, dünyanın her coğrafyasında sabit, zihinleri uyuşturan, harami anlayışı terk edilerek, borç ve faizden arındırılmış yeni bir iktisadi modelin oluşturulma zamanı gelmiştir. Bu yeni model, korona pandemisiyle girdaba sokulan ekonomilerin sıkıştırıldığı bu zor durumdan çıkış formülü ve kurtuluş reçetesi olacaktır. Bu modelde parasal döngü, tabandan üretim faktörlerine doğru akacak şekilde kurgulanmalıdır. Mevcut kan emici köhne zihniyetin etki ve atıkları ancak bu şekilde diyalize edilebilir.

İnsanı merkez alan, doğal ve dinamik bir iktisat modelini; mevcut küresel finans sistemi bağlılarının ortaya atacağı yöntem ve teoriler üzerinden gerçekleştirmek mümkün değildir.

* Bakara Suresi 282. ayet