KOALİSYON BELEDİYELERİ

Cumhurbaşkanlığı sistemini refere ederken, en büyük propaganda, koalisyon dönemlerinin biteceği üzerine idi. Ve bu propaganda önemli ölçüde alıcıda buldu. Zira Demokrasi tarihimiz incelendiği zaman gerek devlet ve gerekse millet olarak, koalisyon dönemlerine dair büyük bedeller ödediğimiz aşikâr şekilde görülecektir.

Dün, ismi koalisyon olan durum, isim değişikliğine uğrayarak ittifak adını almıştır. Ancak bu ittifak modeli, koalisyon yönetiminin çift dikiş atılmış halidir. Öyle ki, geldiğimiz durum evvelkine rahmet okutacak cinsten.

Evvelkine rahmet okutacak olan durum, evvel ki koalisyonlar sadece hükumet için geçerli iken, şimdi belediyelerin dahi koalisyonlarca yönetileceği şekle geldi.

Mesela İstanbul belediyesi bir koalisyon yönetimi olacaktır. Zira bir ittifak başarısı olması dolayısıyla, tüm ittifak üyesi olan partilerin yönetimde söz hakkının olacağı da şüphe götürür bir gerçek değil.

Keza Bursa belediyesi de bir ittifak neticesidir ki, ittifak üyesi olan partilerin eşit oranda söz ve yönetim hakkı var demektir.

Bu koalisyon yönetimi kendisini nasıl pratik edecek diye sorular serdedilebilir. Örneğin, şehrin Kuzeyi A partisine ve Güneyi de B partisinin yönetimine teslim edilebilir. Veya, Dönüşümlü başkanlık modeli bile talep edilebilir ve bu talep, mevcut başkan ve partisi için bir sıkıntıya kaynaklık edip önemli sorunlara da başlangıç noktası olabilir.

Yazımı okuyanların bir kısmı ironi yaptığımı zannedebilir. Oysa ben son derece ciddiyim ve bu sorunların ittifak dünyasına bomba etkisi yaparak, dört buçuk yıl sonra olacak genel seçimleri ön bir tarihe dahi aldırabilir diye düşünüyorum.

Unutmayalım ki belediyeler her anlam da önemli olan yerlerdir. Buna, rant imkanlarından tutunda kadro imkanlarına, iyi bir yönetim sergileyerek iktidar kapılarının açılmasına kadar, birçok espriyi bağrında saklayan önemli bir alandır.

Bahsettiğim bu yağlı durumlardan hangi parti kendi adına feragat edebilir ki!?

Etmeyecekleri hepimizin üç aşağı beş yukarı kestirebileceği bir durum.

İşte bu etmeme durumu, fitili ateşleyecek en önemli sorun olarak karşımızda durmaktadır. Başkanlık sende, başkan yardımcılığı bende, falan daire sende, filan daire bende, şu kadar müdürlük sende, bu kadarı bende tartışmaları, saklanılabilir düşüklükte olmayacak ve kısa sürece içerisinde hepimizin tanık olacağı sorunlardan olacaktır.

Hele işin bir de kadrolaşma ve mevcut pastadan pay alma histerisinin de devreye girdiğini hesaba katarsak, kurban olayım koalisyona diyeceğimiz günler de pek uzak değil diye düşünüyorum.

Bütün bu ortaya koyduğum tezlerin gerçekleşmemesi demek, bir partinin kendi aleyhine dair çok önemli tavizler vermesi demektir ki, böylesi bir ihtimal, Türk siyaseti ve siyasetçileri için ihtimaller arasında dahi değildir.

İttifak üyesi partiler ve yöneticileri böylesi bir özveriyi ortaya koymuş olsalar bile, tabanlarından gelecek homurtulara engel olamayacak ve bu homurtulara da önemli ölçüde kulak kabartmak zorunda kalacaklardır.

Hülasa çok ciddi ve sert bir oyun oynanacak ve bu sertlik, üyeler arasında ki uyum ve ahengin sağlam temeller üzerinde olmadığını çek edecektir bizlere.

Kim bilir, belki de bu ittifaklar kurulmazdan evvel, şu kadarı sana, bu kadarı bana, bir sana bir bana, iki sana üç bana cinsinden bir taksimatta yapılmış olabilir.

Alan razı veren razı cinsinden bir görüntünün varlığı, kimseleri aldatmasın. Zira bu koalisyon geçmişe rahmet okutacak…