SÖZÜMÜZ vardı. Evet, bir sözümüz vardı. Mîsâk vermiştik. Ahidleşmiştik. Sözleşme yapmıştık. Kitap üzerinde antlaşmıştık… Şimdi bunu düşünme zamanı değil mi?

SÖZÜMÜZ vardı.

Evet, bir sözümüz vardı.

Mîsak vermiştik.

Ahidleşmiştik.

Sözleşme yapmıştık.

Kitap üzerinde antlaşmıştık…

Şimdi bunu düşünme zamanı değil mi?

İçinde bulunduğumuz şu mübarek Ramazan ayında şükürler olsun ki, her birimiz elimizden düşürmeden okuduğumuz bu 'Antlaşma Kitabımız'ın hükümlerine uyma konusunda ne durumdayız?

Sözümüzde duruyor muyuz?

Kur'an üzerinden Allah'a vermiş olduğumuz ahdimizi yerine getiriyor muyuz?

Bu 'Sözleşme Metnine' uyma konusunda nasıl bir çaba içerisindeyiz?

DUYDUK ve uyduk diyerek üzerinde kavil kıldığımız bir kitabımız vardı.

Yaş kuru ne varsa içinde yer alan kitap…

Bir rahmet, bir şifa olarak bizlere sunulan kitap…

Rızasına bizi ulaştıracak olan kitap…

Selamet yollarında bizi yürütecek olan kitap…

Cehennemin ateş azabından koruyup bizleri cennet yurduna taşıyacak olan kitap…

İçeriğini öğrenip anlayarak verdiğimiz sözlerin neler olduğunu kavrayıp gereği gibi davranmak yerine sevap için okumakla sınırlandırdığımız bir kitap…

Anlamak için faaliyetler geliştirmek yerine 'Güzel okuma yarışmaları' düzenlediğimiz bir kitap haline getirdik.

Okumak serbest ama anlamak yasak eğilimine girdik.

Anlama, kavrama, akletme çabasında olanların yönelimlerini kırmak için farklı tanımlar geliştirdik.

Ne oldu sonuçta?

Elinde kitap olan ama muhtevasından bîhaber kişiler durumuna düştük.

OYSA biz Onun üzerinden Rabbimize mîsak vermiştik.

Güçlendirilmiş bir söz vermiştik.

Neyle sorumlu tutulacağımızı ikrar etmiştik.

KUR'AN-I KERİM bizim için ahid kitabımızdır.

Son ahid kitabıdır.

Eski Ahid olarak bilinen Tevrat Yahudilerin ahid kitabıydı.

Yeni Ahid şeklinde isim alan İncil Hristiyanların ahid kitabıydı.

Kur'an ise tüm insanlık olarak sorgulanacağımız son ahid kitaptır.

Son sözleşmedir.

Bu sebeple hesaba çekileceğimiz maddelerin yer aldığı bu kitabı anlamaktan başka çaremiz yoktur.

Çünkü mahkeme bunun üzerine gerçekleşecektir.

EMANET mîsakı konusu da önemli…

Göklerin, yerkürenin ve dağların yüklenmek istemeyip kaçındıkları emaneti insan üzerine aldı.

Bu emanet anlayışı onu erdemli davranmaya ve görevini idrak içerisinde yapmaya yöneltir.

Burada insanlık vasfı ile üzerimize aldığımız sorumluluklar gündeme gelir.

Bu görevlerin ne olduğunu ise sözleşme kitabımız olan Kur'an-ı Kerim açıklar.

Peki, onu anlamaktan kaçındığımız sürece neyle yükümlü olduğumuzu nasıl öğreneceğiz?

MAİDE Sûresi 13 ayetinde işaret edilen mîsakı bozanların kalplerinin katılaştırılması hususunu görmezlikten gelebilir miyiz?

Yine Yüce Rabbimizin mîsakını bozanları şiddetle kınaması konusuna aldırış etmememiz mümkün müdür?

İlgisiz ve gevşek davrandığımızda ahdini bozan Musevi ve İseviler gibi olmayacağımızın ne gibi bir garantisi vardır?

Mesele ciddidir.

Ertelenebilir değildir.

HANGİ konularda ahdi bozmuş olabileceğimiz hususu düşünmeye değmez mi?

Adalet konusunda nasılız?

Bu konuda ahdini yerine getirebilmiş insanlar ne kadardır?

Evrene, insana ve kendine merhamet etme konusunda ahdini bozanlardan olabilir miyiz?

Tabiata sorumluluk bilinci içinde yaklaşıp buna göre bir ilişki geliştirme mevzuunda sınıf geçebildik mi dersiniz?

Yaptığımız bencil tahribatlar bu ahid konusuyla çelişmiyor mu?

İnsan için sadece çalıştığı vardır konusunda neredeyiz?

İnsan neden yaratıldı bakmaz mı emri karşısında ne durumdayız?

İnsanın aceleci ve nankör oluşu konusunda ne gibi iyileştirici çalışmaların içerisine girdik?

Barış meselesi, çevre bilinci…

İsraf ve cimrilikten sakınma…

İstikamet üzere olmak…

İstişare ile işleri yürütmek…

İyilik ve takvada yardımlaşmak…

Bireysel ve toplumsal sorumluluk bilinci…

Öz denetim… Kendini kontrol edebilme…

Affedici ve hoşgörülü olmak…

Şükredici olmak…

Zorluklara karşı sabredici olmak…

Azimli olmak…

Kuruntu ve zandan uzak gerçeklere göre karar vermek…

Dürüst olmak…

Vefalı olmak…

Sözünde durmak…

Ölçü ve tartıda dürüst, tutum ve davranışlarda ifrat ve tefritten uzak denge halinde olmak…

Güçlü bir iradeye sahip olmak…

İyimser ve ümitvar olmak…

Kötülüğü güzellikle savuşturmak…

Harcamalarda dengeli, ilişkilerde nezaketli olmak…

Çirkinlikten, zulümden, azgınlıktan, saldırganlıktan, miskinlikten, tembellikten, cimrilikten, zorluk karşısında yılgınlık göstermekten, hırsızlık ve insanları alaya almaktan kaçınmak gibi meseleler…

Dikkatle incelediğimizde sözleşmemiz olan Kur'an'da yer alan daha nice konular karşımıza çıkacaktır.

Kur'an'ı anlayarak okumadığımız sürece işte tüm bunlardan ve daha fazlasından haberdar olamayacak başkalarının bize söyledikleriyle yetinmek zorunda kalacağız.

Ramazan-ı Şerifin vermiş olduğu gönül diriliği ile baktığımızda burada tuhaf bir durum yok mu?

Üzerinde söz vermiş olduğumuz kitap için bizlere anlamasanız da olur, hatta asla anlayamazsınız gibi yaklaşımlar sırıtmıyor mu?

Anlayamayacağımız bir kitap üzerinde nasıl antlaşmaya varmış olabiliriz peki?

Allah'a nasıl söz vermiş olabiliriz?

Ve uymadığımızda kınanmamız nasıl mümkün olabilir?

DİNİMİZİN fıtrat dini olarak ifade edilmesi verili değerler diyebileceğimiz bir potansiyel ile yaratılmış olduğumuz gerçeğidir.

Yani Allah yaratılışımıza kitabını anlayabilme yeteneği koymuş.

Bu da bizi anlama faaliyetinden kaçamayacağımızın bir kanıtı olarak önümüzde duruyor.

MÎSÂK, yani ahidleşme konusu Kur'an-ı Kerimde önemle vurgulanıyor.

25 yerde bu kelime ile geçiyor. Ahid ve Sika şeklinde de yer buluyor.

Dilerseniz mîsak geçen birkaç ayet numarasını bakma kolaylığınız için buraya alalım:

A'raf Sûresi 169- 172- 173, Bakara Sûresi 27-40-41-42-44-63-64-80-83-84- 93, Âl-i İmran Sûresi 81, Maide Sûresi 1-2-3-4-5-6-7-8-12-13 Nisa Sûresi 155

Sevgili Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinde de yine aynı şekilde önemli bir yer buluyor bu konu.

Tüm bunların neticesinde başlıkta sorduğumuz soruyu yineliyelim.

Kitap ahdini bozduk mu, bozmadık mı?

Ya Selam!